~45~

425 41 390
                                    




Ne demişti?
Farklı hissetmek mi?
Anladığım şeyi mi söylemeye çalışıyordu?

"Sana diğerlerine davrandığım gibi davranamıyorum çünkü seni seviyorum."

Gerçekten de anladığım şeydi.
Gözlerimi kırpıştırıp bir adım geriledim. Saçmaydı. Dünyada kimse kimseyi gerçekten sevmezdi. O da sadece bedenimi seviyordu ve bunu "aşk" sanıyordu büyük ihtimalle.

"Beni eve bırak", dedim yorgunca.
Ona olan kızgınlığım geçmişti ve gecenin başında yaptığım şeyi düşünmek de istemiyordum.

Tekrar yolcu koltuğuna geçmek için ilerledim ama onu es geçecekken kolumdan tutup durdurdu beni. Nedense bakmak istemedim gözlerine. Kabanının yakasına sabitledim bakışlarımı.

"İnanmıyorsun", dedi soğuk bir sesle.
Soğuktan kuruyan dudaklarımı ıslatıp sert bir nefes verdim.

"Çünkü gerçek değil", dedim ona bakıp.
Aniden üstüme yürümüş ve bedenim arkamda kalan arabaya yapışırken boştaki elini de arabanın camına yaslayıp kaçacak yer bırakmamıştı.

"İnanmıyor olabilirsin, istersen reddedersin istersen kabullenirsin o da senin kararın."

Ciddiyetinden mi bilmem yorgunluğumu hissetmiyordum artık. Belki de fazla yakın olması kanımdaki adrenalini arttırdığındandı.

"Ama hissettiğim şeyi küçümseyip görmezden gelemezsin. Böyle bir hakkın yok."

Gözlerimi delip geçen bakışları yüzünden başımı eğdim hafifçe. Ne derse desin, bu konuda düşüncelerim değişmezdi. Zamanla o da görecekti hissettiği şeyin aşk olmadığını. Zaten öyle bir şey yoktu. Belki bunu da fark ederdi.

Uzaklaştığında rahat bir nefes verdim. Sürücü koltuğuna geçti beklemeden. Böyle geç bir saatte bilmediğim bir yolda daha fazla dikilmek istemedim ben de.
Yeniden yola çıktık.

Geçip giden dakikalarda söylediklerini düşünmedim. Aklımda başka bir soru işareti vardı zaten. Kocaman da bir yer kaplıyordu. Kendime yeteri kadar eziyet ediyordum yani, başka bir şeye ihtiyacım yoktu.

"Telefonun çalıyor", dedim zil sesine dayanamayarak.
Nedense ben söyledikten sonra farkına varmış gibi kabanının cebinden çıkarıp cevapladı aramayı.
Başımı geriye yasladım ve yeni başlayan yağmurun cama vuruşunu izledim.

Hiç sesi çıkmadı. En sonunda ne olduğunu merak ederek diklenip ona baktığımda, "Tamam" dedi ve kapadı telefonu.
Yüzümü buruşturdum tavrına. Kimle konuşmuştu bilmiyordum, gerçi o hiç cevap vermemişti. Sadece karşıdaki kişiyi dinlemişti. Yinede kabaca bir tavır olduğunu düşündüm. Bir 'görüşürüz' bile dememişti.

"Yolu kaçırdın."

Umutsuzca söylenip akıp giden yolu izlemeye devam ettim. Zaten cevap falan da vermedi. Ketumluğu tuttuğuna göre kötü bir şey olmuştu. Ya da hala bana bozuktu bilmiyordum.

Her zamanki binaya geldiğimizde somurtmadan edemedim. İçimden bir ses yine sorun yaşayacağımı söylüyordu. Aslında buna sorun olarak bakmamın sebebi, henüz emin olamadığım gerçekti. Bir öğrenebilseydim, elimde daha fazla kanıt olsaydı. Ne yapmam gerektiğine karar verebilirdim.

Tek kelime konuşmadan beyaz kapıdan da geçtikten sonra bileğimden tutup odaya sürükledi bedenimi. Önceki zamanların aksine ışığı açtı ve geçip öylece oturdu yatağa. Dikilmekten vazgeçip yatağın boş kısmına oturdum ben de.

"Sabah beni bekle demiştim. Beklemedin.
Bileğindeki yara iyileşmeden yine kuralı ihlal ettin."

Yatağın ucundaki katlanmış yorganın dairesel desenlerini incelemeye devam ettim. Sanırım Felix rapor vermede hiç gecikmiyordu. Arabada konuştuğu o olmalıydı yoksa nerden bilecekti ne yaptığımı.

Banginho Stories 2Where stories live. Discover now