~56~

240 41 304
                                    




_Geriye Dönüş_

Qeiwalid Krallığı
Sene 1636

Prens Minho, gözlerini hiç ayırmadığı kürenin renginin dönmesini bekliyordu. Ne zaman gelecekten haber alacağını düşünerek geçirdiği başka bir zaman dilimindeydi.
Kraliçenin intiharının üstünden geçen bir yıldan sonra bile Kral da Prens de iyi hissetmiyordu. Bu yas havası tüm saraya hakim olmuş, hatta halka da yansımıştı.

Halkın bir kısmı hala Kraliçe hakkında atıp tutuyordu ve Prens bunu çok iyi biliyordu. Onlara öfkeliydi. Öfkeliydi ama bir şey yapamazdı, yapmamalıydı. Aldığı eğitimler de Kraliçe de böyle öğretmişti ona. Prens Minho bir gün Kral olacaktı ve nasıl halkı için bir şeyler yapacaksa, bazı şeylerin üstünü örtmeyi veya görmezden gelmeyi de bilecekti.

Hissettiklerinin aksine, saraya taziyeye gelen her kesimden insana nezaket göstermişti. Kral da öyle.
Minho belki de en çok buna üzülüyor ve kızıyordu.
Babası, annesinin ölümünden sorumlu olan insanları tek tek bulup asamıyordu. Eğer Minho şimdi Prens değil de Kral olsaydı, bunu hemen yapardı. Halkın nasıl davranacağı ya da komutan ve askerlerin tepkileri umrunda olmazdı.

Bu fikrin doğru olmadığını bilmek acı veriyordu. Üstelik bunu annesinden öğrenmişti. Acı çekmesine, halkı tarafından aşağı görülmesine rağmen onlara karşı içinde hiçbir kötülük beslememişti Kraliçe. Belki onları mutsuzluğunun sebebi olarak bile görmemişti.

Prens daha fazla düşünmek istemedi bunları. Öfkeyle alınan kararlar yarardan çok zarar verirdi. Sükunetini koruyacaktı. Bir Prens'e yakışır şekilde davranmaya devam edecekti.

Qeiwalid'in Kalbi Rebane'yi izlemeyi bıraktı ve çıktı odadan. Kral'a bir askerle haber gönderdikten sonra Komutan Minhyuk'u çağırdı. Dışarı çıkacaktı. Resmi olarak ikinci, annesinin ölümünden sonra ilk kez.

"Yolları kontrol için, nereye gideceğimizi söyleyecek misiniz Prens'im?"

Komutanla birlikte avluya çıktığında duraksayıp gökyüzüne baktı Prens. Derin bir nefes aldı ve beyaz bulutların arkasına saklanan güneş ışınlarına gülümsedi.

"Ziyarete gidiyoruz."



...




Prens Minho sadece görünüşüyle zarafet saçıyordu. Onun bu işlemeli özel kıyafetlere ihtiyacı bile yoktu. Gören herkes onun Kraliyet'ten olduğunu anlıyor ve saygılarını sunuyordu. Buna rağmen Prens'in kalbinin derinliklerine sakladığı öfkesi, belirsiz bir şekilde besleniyordu sanki. Kraliçe'ye gösterilmeyen muamele ona gösterilirken ifadesini ve dik duruşunu korumak zorundaydı.

Mezarlığa geldiklerinde askerler, Prens'e kimsenin yaklaşmaması için gerekli düzeni aldı. Komutan Lee, Prens'in ziyaret etmek için durduğu mezara, hazırlanan çiçeklerden koyulmasını emretti. Askerlerden biri çiçekleri mezar taşının yanına bırakıp geri çekildiğinde Prens Minho, taşta yazan ada baktı uzunca.
Yeon Hanabi, annesinin belki de tek arkadaşı. Satıldığı soylu tarafından öldürülmüş olması Prens'e daha çok acı veriyordu şimdi. Kraliçe'nin acısını yeni yeni hissedebiliyordu.

"Kral olduğum vakit, soyluların da adaletli bir şekilde yargılanmasını sağlayacağım. İşledikleri suçları kölelerinin üstüne atıp sıyrılamayacaklar."

Bunun için ceza kanunlarında değişikliğe gidilmesi gerekecekti ama yapacaktı Prens. Ona kimse engel olamayacaktı.
Mezara son kez bakıp döndü ve peşinde Komutan Lee ile Kraliyet mensuplarının mezarları için ayrılan alana girdi.

Banginho Stories 2Where stories live. Discover now