~99~

108 22 63
                                    



Şahit olduğu konuşmalardan sonra yanında bir vampirle asansöre binmek zorunda kalmış, eksi dördüncü kata gelmişti. Vampir onu dışarı ittirdikten sonra asansörün kapıları kapanmıştı.

Minho yaşadığı şoku hala atlatamamıştı ve akşam yaşanan patlamanın sebebine odaklanmaktan çok uzaktı. Koridoru geçerken enkazın kaldırılmış ve alanın eskisi gibi olmasa da epey temiz ve düzenlenmiş olduğunu farketti.
Odasına geçti, Changbin ve Hyunjin onu bekliyordu.

"Evet", diye sordu Hyunjin beklentiyle.
Changbin ise ondaki garipliği sezmiş, yanına oturmasını beklemişti.

"Kötü bir şey mi duydun?"

Onun sorusuyla nasıl bir durumun içinde kaldığına bir kez daha inanamadı. Onlara söylerse, muhtemelen delirirlerdi. En azından şimdilik bu mevzu hakkında can sıkmak istemiyordu. Biraz yalnız kalmalı ve düşünmeliydi.

"Saat çok geç oldu", dedi örtüyü kaldırırken.
"Yarın tekrar konuşuruz olur mu."

Hyunjin bir şey diyecek gibi oldu ama Changbin onu kolundan tuttu ve kalkmasını sağladı hemen.

"İyi geceler hyung."

Minho onlara gülümsedi zorla. Ardından odada tamamen yalnız kaldığında yatağından çıktı ve çabucak üstünü değiştirip tekrar yattı.

Ne zaman o soğuk nevaleye ısınacak gibi olsa, yaptıklarıyla bir şekilde bunu berbat etmeyi başarıyordu. Garip, anlam veremediği bir hayal kırıklığıydı bu hissettiği ve hiç sevmemişti.
Ne konuştuğunu anlamadığı kısımları geçerse, sözün özü dışarı gönderilecekti. İnsan bulmak için. Onları da tıpkı burdakiler gibi esir etmek için.
Pekala, iyi tarafından bakmalıydı. Linfalar ya da Morteler'in eline düşmelerindense burda tutsak olmaladı iyiydi. Bir şekilde alışacaklardı ki ölmeyecekleri garanti ediliyordu en azından. Viperalarla yaşamak kötü değildi evet.
Peki vicdan kısmını geçince mesele bitiyor muydu, tabiki hayır.
Tek başına zombilerle mücadele etmek zor olacaktı. Elbette tecrübesine, bu zamana kadar yaptıklarına bakınca da kendine güveniyordu. Ama bunu Changbin ve Hyunjin'e söyleme konusunda gerçekten çaresizdi. Onun için edişelenmeleri ya da parlamaları şu durumdayken hiç iyi olmazdı. Her ikisine de çok değer veriyordu, ekipten öte aileydiler ve Minho onların hem üstü hem abileri olarak psikolojilerini düşünmek zorundaydı.

Yatakta sağına döndü ve düşüncelerini susturmaya çalıştı. Uyusa iyi olurdu çünkü muhtemelen bu saçma ve zor göreve hemen yarın başlayacaktı. Bunca düşünmenin üstüne rüyasında ne yapacağını görmeyi umdu.

Sabah kahvaltısından sonra direkt olarak onuncu kata götürüldü. Aslında tahmin ettiği gibi hemen insan toplama işine başlatacakları belliydi, yinede buna hazır hissetmiyordu. İçten içe bir şey olsa ve ertelense diye düşünüyordu. Ama bu o kadar imkansızdı ki.

"Adın neydi", diye sordu soğuk nevale.
Böylece Minho, soyları farketmeksizin tüm vampirlerin insanları sadece besin olarak gördüğüne emin oldu. Geldiklerinden beri hiçbirinin ismi bilinmiyordu, ona adını soran tek vampir Jeno olmuştu. Kesin numara falan koymuşlardı, hatta kafes sayısına göre numaralandırılmış da olabilirlerdi.

"Lee Minho", dedi soğukça. Zaten Jeongin denen ifadesizin de bulunduğu bir odada nefes almak bile zor geliyordu.

"Sana bazı silah ve mühimmatlar sağlayacağız Minho. Bugünden itibaren, güneş doğduktan iki saat sonra her gün dışarı çıkacaksın. İster ikna et ister zorla, insanları bulup buraya getireceksin. Yönlendirmeni Jeongin yapacak, sözünü dinlesen iyi edersin."

Soğuk nevale bitirdiğinde, Minho yüzüne yansıtmamaya özen gösterdiği hayal kırıklığıyla ona bakmaya devam etti.

"Falle sei ente witt.*"

Banginho Stories 2Where stories live. Discover now