~61~

282 36 299
                                    

Multimedya: Eurielle—City of the Dead

Hoşunuza gidebileceğini düşündüm. Özellikle de bizim hikayemiz için uygun gibi;)


~






Hayatınızı bağladığınız her şey bir anda mahvolduğunda ne yapardınız?
Birçok insan gibi Chan da ilk şoku atlatmaya çalışmıştı. Şimdi Qeiwalid'in en ücra sokaklarında bir başınayken, tüm hayatının bittiğini düşünüyordu. Kendine çok kızıyordu. Minho'ya acıdığı için, doğru kararlar veremediği için. En çok da babasına verdiği sözü tutamadığı için.

Saraydan çıktığından beri bir an duraksamamıştı. Nereye gittiğini bilmeden yürümüştü. Üstündeki bakışları görmezden gelmişti. Normal bir durumda ona reverans gösterecek insanlar, tiksinerek bakıyordu işte. Hepsi Minho'ya inanmıştı belli ki. Vergi kaçırdığını tüm halk konuşuyordu şimdi.
Chan asla böyle bir şey yapmamıştı, yapmazdı da. Babasına layık bir Prens olduktan sonra tek dileği, dürüst ve gözüpek bir Kral olarak tahta geçmekti. Öyle de yapmıştı ancak hiçbir şey beklediği gibi gitmemişti.

Gerçekten de beklediği gibi mi gitmemişti? Yoksa bunları öngörmesine rağmen yeterli tedbir almamış mıydı?
Hayır hayır, Chan sadece olayların bu yönde gelişmesini istememişti. Beklemiyor değildi, biliyordu Minho'nun bir oyun çevireceğini.
Neden durdurmamıştı onu? Neden daha taht odasında onu ilk gördüğünde tutuklamamıştı?

Bir önemi yoktu artık. Önce başını sokacak bir yere ihtiyacı vardı. Sonra çalışması da gerekecekti. Daha sonra Minho'ya nasıl ulaşabileceğini, nasıl bir yol izleyeceğini düşünürdü.

"Majesteleri", dedi bir ses.
Chan dönüp sağında kalan derme çatma dükkana baktı. Hemen kapısında, ellerini önünde birleştirmiş yaşlı bir adam duruyordu.

"Buyrun, içeri gelin."

Adamın saygısından zerre ödün vermemesi Chan'ın kalbini incitti. Artık majeste falan değildi. Kimse ona saygı duymak zorunda da değildi.
Zorla gülümsedi ve adama yaklaşıp gösterdiği gibi dükkana geçti. Başka şansı olduğunu sanmıyordu zaten.

Birkaç dakika sonra yaşlı adam sobanın ateşini harlamış, sandalyeye oturan Chan'ın yanına gelmişti.
Chan gözlerini alevlerden bir an ayırmıyordu. Tek düşündüğü, hayatının bir anda tepe taklak oluşuydu. Hiçbir faydası yoktu, hatta zarar veriyordu bu düşünce. Güçsüz hissetmesine yol açıyordu.

"Sıcak bir şeyler için."

Adamın uzattığı büyük kulplu bardağı alarak teşekkür etti sadece. Fazla kapılıyordu. Bir an önce toparlanmak zorundaydı. Bu düşünceyle dönüp ayakta dikilen adama baktı.

"Artık Kral olmadığımı biliyorsunuz, diğer insanlara nasılsanız bana da öyle olun lütfen."

Yaşlı adam bir süre daha öylece durdu ancak sonunda bir sandalye çekip Chan'ın yanına oturdu. Ağarmış saçları tel teldi. Epey ince bir bedeni vardı ve sağlıksız bir görünüme sahipti. Buna rağmen pejmürde kıyafetleriyle sıcak hissettiriyordu.

"Size majesteleri demiş olabilirim ancak Kral olduğunuz için değildi yaptıklarım. Her insan, sırf insan olduğu için saygıyı hak eder. Yanlış mıyım?"

Chan bir kez daha dönüp baktı adama. Tıpkı babası gibi konuşuyordu. Ya da bir an öyle gelmişti.

"Adınız nedir", diye sordu. Bu yaşlı adama rastladığı için şimdilik şanslı sayıyordu kendini.

"Min Ryul. Mahallede herkes Ryul Amca der bana."

Adam kısa bir an duraksadıktan sonra gözlerini, sobanın saklayamadığı alevlere dikti.

Banginho Stories 2Où les histoires vivent. Découvrez maintenant