~65~

163 34 320
                                    

Multimedya: Ruelle—Empires

Bu şarkı bizim hikayemize ışık tutuyor, bilin ;)

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin.




~





Tiānkōng Sarayı'nın önünde büyük bir kalabalık vardı. Nedeni belliydi. Aylarca beklenen an, nihayet gelmişti. Artık saray ordusu için seçilecek üç savaşçı belli olacaktı.
İnsanlar büyük alanın etrafında toplanmış, kimisi tezahürat ediyor kimisi öylece bekliyor... Askerler onların önünde, sırtları alana dönük bir şekilde her an tetikte ve durumu kontrol ediyordu.
Saraya yakın bir yerleşke yoktu elbette ancak tepelere okçular yerleştirilmiş, sarayın surları askerlerle dolmuştu.

En yüksek duvarda duran asker, elindeki kabak büyüklüğündeki aletin ince borusunu dudaklarına götürdü ve kuvvetlice üfledi. Çıkan melodik ve tok sesle herkes sessizleşti. Bu çağrı Majesteleri içindi.

Kral Minho ağır kapıların ardından çıktı, tüm ihtişamıyla yürüdü ve onun için hazırlanan, alanın tam karşısındaki tahtına geçti. O sırada saygıyla eğilen herkes, diklenip her zamanki gibi mükemmel görünen Kral'a baktı.
Majesteleri ile birlikte yürüyen Komutan Jiyang, karşılama merasiminden sonra, yarışacak olanları kontrol için hızlı adımlarla uzaklaştı ordan.

"Bugün hepimiz aynı sebepten dolayı burdayız", diye söze başladı Minho. Gözleri insanlarda dolaşırken bir elini oturduğu tahtın koluna attı yavaşça.

"İki ayın sonunda nihayet, siz değerli halkımı koruyan kuvvetli orduma üç yeni asker girecek. Bu kişiler sizlerden, Kraliyet Ailesi için fedakarlık yapan alçakgönüllü insanlar olacak."

Minho kendi sözlerine tiksintiyle bakabilse hemen şimdi yapardı. Ama önce kendi inanmalıydı ki bu aptal sürüsü de şüphe etmesin. Bu yüzden parlak bir şekilde gülümsedi.

"Umuyorum bu üç kişi ordumun gücüne güç katacak ve Qeiwalid'i yenilmez kılacak."

Konuşması biter bitmez yanında duran askere işaret verdi. Asker boğazını temizleyip sesini yükselterek son müsabakanın resmen başladığını duyurdu.
Böylece Komutan Jiyang ilk yarışacak ikiliye alana kadar eşlik etti. Kısaca uyarılarını yaptı ve nasıl başlamaları gerektiğini hatırlattı. Hemen, elinde geniş bir kutuyla Komutan Jiyang'ın yanına koştu bir asker. Jiyang askere bakmadan kutuyu açıp çıkardığı kılıçları yarışmacılara verdi. Ardından alanın dışına çıktı.

Önceki gibi bu alanın etrafında çitler yoktu. Tamamen geniş ve serbestti. En azından öyle görünüyordu. Yarışmacıların alanı kısıtlıydı aslında. Çünkü yarıçapı dört metre olan hayali bir çemberin içindeydiler. Çemberin sınırları, mavi boyayla desteklenmişti, böylece yarışanlar yerdeki bu sınırı kesinlikle görebilirdi. Alanın dışına çıkan direkt eleniyordu. Kaçmak yoktu. Dürüst ve içten bir savaş olmasını istiyordu Komutan Jiyang.

Onun işaretiyle başlayan ikili atak yaptı, böylece birbirine çarpan kılıçların metal çınlama sesi insanların heyecanlı tezahüratlarını bastırmaya başladı.

Chan yine sadece onlar için hazırlanan kulübede beklerken kimseye çaktırmadan yarasını kontrol etti. İdare edebileceğini umuyordu. Herhangi bir aksilik çıkmazsa tabii. Ki böyle bir şeye izin veremezdi. Bütün hayatı bu ana bağlıydı. Aylardır bu fırsatı beklemişti, öylece kaybedemezdi. Bu yüzden gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve kararlılığını korumak için sebeplerine tutundu.

"Ayaklanmışsın", dedi alaylı bir ses.
Chan gözlerini açıp sesinden tanıdığı Haoxuan'a baktı. Kollarını göğsünde çaprazladı ve arkasındaki duvara yaslandı.

Banginho Stories 2Where stories live. Discover now