4

18.3K 680 74
                                    

Çocuk parkına gelmiştim. Enis'in dediklerinden sonra düşünmüştüm de belki de benimle konuşmamalarının sebepleri de buydu. Onlar kardeşlerini kendileri gibi yetiştiğini sanmaları olabilirdi. Ama hayat zordu. Herkes onlar gibi iyi şartlarda yetişmiyor. İlk Adanaya gittiğimiz de babamın ilk başta bu işlere bulaşmayacağına söz verdiğini hatırlıyordum. Hatta 1. sınıfa başladığım vakitlerde o işi yapmıyordu. Parasızlıktan bana çanta alamadığını hatta peynir ekmek ile geçirdiğimiz zamanlar oluyordu. Evet, babam o dönem iş bulamadı. Sicili yüzünden kimse iş vermiyordu. O da en son günlük işlere gidiyordu arada. Sonrasında ise belliydi bildiği işi yapmaya devam etti. Geçimimiz rahatladı ama  evde huzurumuz yoktu. Diken üstünde yaşıyorduk. Telefonumun çalmasıyla kim olduğuna baktım. Ela. Ellerimin titremesine rağmen telefonu açtım.

"A-alo"

"Mehir! Allah senin belanı versin!  Bizi çukura itip kaçtın. Bu yaptığın yanına kalmayacak. Karadağ. Karadağ'ın oğluna bütün gerçekleri anlatacağım. Babasının çatışmada ölmediğini bizzat  kendi babanın öldürdüğünü öğrenecek. Nasıl ki bizim canım yanıyorsa! Senin canın daha çok yanacak." 

"E-el-"

Telefonun yüzüme kapanması ile dondum. Ela'nın dedikleri tek tek beynimin içinde dönüp duruyordu. Ben..Ben ne yapacağımı ilk defa bilmiyordum. Ama onlarda beni satmıştı. 

"Abla bunu bir abi gönderdi sana." 

Gelen çocukla başımı kaldırıp ona baktım. Yutkundum. Elinde ki siyah gülü  aldım. Siyah gül. Ölümü temsil eden bir çiçekti. Çocuk anında koşup giderken titreyen ellerimle güle baktım. Kim göndermiş olabilirdi? Karadağ'ın oğlu? Hayır, hayır bu kadar kısa sürede öğrenmiş olamazdı. Etrafıma baktığımda çocuklar ve aileleri dışında kimse yoktu. Hatta gülü veren çocukta yoktu. Gülü banka bırakıp hızla uzaklaştım parktan. Tenha olan yerlere girmekten kaçınarak eve yürüdüm. Gülü veren kişi ya takip ediyorsa? Bu düşünceler sayesinde normalde 20 dakika olan yolu 10 dakikada gelmiştim. Evin bahçe kapısından içeri girdiğimde  derin bir nefes aldım. Burada güvenliydim. Ya da bana öyle geliyordu. Evin kapısına yürürken az bir mesafe kala kapı açılmıştı. Tüm aile üyeleri çıkmıştı. Galiba Enis gidiyordu. Beni ilk fark eden İpek hanım olmuştu. Artık bu kadına hanım demeyi bırakmalıydım. Yan komşuya bile abla diyorken bu kadına hanım demek.

"Kızım tam zamanında geldin. Abinle vedalaşırsın." 

Enis ile göz göze geldiğimiz de ben elimi uzatmış iken o sarılmıştı. 

"Sakın! Kaç yıldır seni arayan bu ailenin ne itibarını ne de güvenini kaybet. Zaten yeterince ailenin yüzünü yere eğdirdin. "

O sarılmayı bırakmış arkasını dönüp arabasına binerken ben bıraktığı yerde dediklerini düşünüyordum. Diğerleri de mi böyle düşünüyordu? Yüzlerine baktığımda hepsi şuan Enis'in arkasından el sallıyorlardı. Yüzlerinde gururlu ve buruk bir gülümseme vardı. Oğulları vatanını korumak için sınırdaydı onlar bununla gurur duyuyordu. Peki ben. Ben ise ünlü sayılabilecek bir uyuşturucu çetesinin ailesinden bir üyeydim.  Yapmamış olsam bile onlardan biri olarak görülüyordum. Onların yanına ilerledim. Enis gitmişti zaten. Herkes eve girdiğinde salonda ki koltuklara yayıldık. 

Haldun bey"Kızım nasıl alışabildin mi?"

"Alışmaya çalışıyorum."

Haldun bey başını sallayıp gazete okumaya başlamıştı. Diğerlerine baktığım da İpek hanım da telefonuyla oynuyordu. Diğerleri de kendi aralarında konuşuyorlardı. Onlara daha fazla bakıp da dikkat  çekmemek için telefonumla ilgilenmeye başladım. Çok nadir girdiğim sosyal medya hesabıma girdim. Bir sürü bildirim ile kısa çaplı şok geçirdim.  Adıma açılan etiketlerden birine girdim. 

MEHİR-Gerçek Ailem-Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang