7-Amaç

5 0 0
                                    

HAZEL

Anlaşılan bileklerime bandajları saran kişi Benjamin'di. Adrian'ı def ettikten kısa bir süre sonra içeri girmiş ve bir kere bile söylenmeden yerdeki cam kırıklarını temizlemeye koyulmuştu. Sonra ise tek kelime etmeden çıkmış ve evin aydınlık koridorlarında kaybolmuştu.

Onu burada, bu halde görmek garipti. Belki de ona teşekkür etmem gerekirdi, beni hayatta tutan kişinin o olduğu aşikardı. Ancak kimseye teşekkür edesim yoktu. Tek istediğim Adrian'ı bulup onu güzel bir dayaktan geçirmekti.

Kapım çalındığında irkildim. Boğazımı temizleyerek, "Girin," dediğimde karşımda elinde temiz bandajlarla dolu bir tepsi tutan Benjamin'i buldum. Sessizce yanımdaki sandalyeye oturdu ve yatağın yanındaki komodine elindeki metal tepsiyi yerleştirirken üzerindeki merhem şişeleri tıngırdadı.

Parlak saçlarını ensesinde topladıktan sonra nazik bir biçimde elini uzattı. "Kolunu uzatır mısın?"

O an epey huysuz hissediyordum ve Benjamin'in bana nazik davranıyor oluşu hiç de yardımcı olmuyordu. "Adrian'ın hatrına bana yardım etmeni istemiyorum."

Gözlerime baktı. Koyu kahve gözleri yine sıcacıktı. "Sana Adrian'ın hatrına yardım etmiyorum."

Omuz silktim. "Acımanı da istemiyorum."

Bıkkınlıkla iç geçirdi. Sinirlenip kalkıp gitse ne olurdu sanki? "Sana acıdığım için de yardım etmiyorum. Kolun?"

Bileklerim acıyor olmasaydı kollarımı göğsümde birleştirirdim. "Neden yardım ediyorsun o zaman?" diye sordum çocukça bir edayla.

"Yaralı bir insan olduğun için. Bu kadar," dedi ellerini iki yana kaldırarak. "Tamam mı?"

"Hayır. Tamam falan değil," dedim başımı diğer tarafa dönerek. "Ben yalnız kalmak istiyorum."

"Çocukluk yapma. Sana söz veriyorum yaralarını temizler temizlemez yalnız kalacaksın. Enfeksiyondan ölmek istiyorsan başka tabii."

Cevabına gülmeden edemedim. Gülmeme ben bile şaşırdım ancak Benjamin benden daha da şaşkın görünüyordu.

Neye güldüğümü anladığında iç geçirdi. "Pekala, ölmek isteme kısmına da geleceğiz. Şimdilik bana kolunu uzatman gerekiyor. Rızan olmadan sana müdahale edemem."

Yüzümü geri ona çevirdim. "Ya, öyle mi? Daha önce neden müdahale ettin?"

Sesi nispeten yükseldi. Onun da sabrının sonunda taştığı belli oluyordu. "Bunu şimdi mi tartışmak istiyorsun?"

"Evet!"

Ellerini beline yerleştirdi. Çocuğunu azarlamaya hazırlanan bir ebeveyn gibi. "Pekala hanımefendi, şuna ne dersin: Sen bana nöbet geçirdiğimde müdahale ederken rızamı aldın mı?"

Öfledim. "Aynı şey değil!"

Bu sefer Benjamin kollarını göğsünde birleştirip arkasına yaslandı ve altın sarısı saçları hafifçe yana savruldu. "Aynı şey, Hazel."

Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım. "Sen adımı nereden biliyorsun?"

Bana bilgiç bir ifade ile sırıttı. "Epey çok şey biliyorum."

"Adrian'ı öldüreceğim," diye homurdandım.

Başını hafifçe yana yatırdı ve bir kaşı havalandı. "O konuda pek başarılı olduğun söylenemez, belki de başka bir numara bulmalısın?"

Yanaklarımı şişirerek sesli bir nefes verdim.

Benjamin'in sesinde bir çocuğun elinden şeker almaya çalışır gibi tatlı, ikna edici bir ton vardı. "Ayrıca Adrian'ı öldürmek istiyorsan seni tedavi etmeme izin vermen gerekecek."

Viyana'nın FısıltılarıWhere stories live. Discover now