33-Vaat

3 0 0
                                    

HAZEL

Güvertedeki telaş ve kalabalık, yola çıktıktan birkaç saat sonra dindi. Ben de bunu fırsat bilerek kendimi tanıdık güverteye atmıştım. Bedia hala aynıydı. Huzurlu ve canlı bir gemiydi, bıçak fırlatmayı öğrendiğim zamanlardan kalma izler hala yerli yerindeydi.

Ender Kaptan'ın ayak seslerini, düşünce dolu bir şekilde ufku izlerken duydum.

"Manzarayı özlemiş misin?" dedi o da yanıma gelip trabzanlara dayanarak.

Gülümsedim. Deniz meltemini saçlarımda hissedebiliyordum. "Hem de nasıl. Bu hissi özlemişim."

"Ne hissini?" diye sordu samimi bir merakla.

İç çekip elimle açık denizi işaret ettim. "Önümde yatan dünya, ucu açık bir vaat..."

"Yine bir yolculuk, ha? Bu sefer seni ne bekliyor, Haisley?" diye sordu düşünceli bir tavırla.

"Hazel," diye düzelttim onu. "Artık Hazel'i kullanıyorum."

Ender Kaptan bunun üzerine şaşkın ancak anlamlandıramadığım bir şekilde memnun göründü. Şansıma nedenini sormadı. "Pekala, Hazel. Amcanla seni hangi rüzgar attı buraya?"

"Bağdat'a dönüyorum," dedim dürüstçe. Hans'ı amcam olarak tanıtmam yeterince kötüydü zaten.

Ender Kaptan başını aşağı yukarı salladı. "O kadarını ben de anladım. Ancak neden? Evini mi özledin?"

Bu soruya karşın gözlerimi geminin ön tarafını döven dalgalara diktim. "Biraz," diye itiraf ettim.

Ender Kaptan üstelemek yerine, "Nasıl gidiyor?" diye sordu usulca.

Babamın ölümünü atlatıp atlatmadığımı soruyordu aslında. İç çektim. "Kolay değil. Ama eskisi kadar zor değil çünkü artık yalnız değilim."

Ender Kaptan memnuniyetle başını salladı. "Amcan sana kol kanat germiş anlaşılan. Seni önemsediği belli oluyor."

Buruk bir şekilde gülümsedim. "Öyle. Beni bir bakıma o toparladı," dedim bunların hiç de yalan olmadığını ve bu sözleri tamamen içimden gelerek sarf ettiğimi fark ederken.

"Yeniden hoşgeldiniz, küçük hanım," dedi Ender Kaptan hafifçe sırtıma vurarak. "Seni yeniden umutlu görmek büyük bir zevk."

༄༄༄

Eski kamaramda kalmak, beni hana girmekten kat kat daha fazla rahatsız etmişti. Yattığım yatak, solumdaki küçük ahşap masa, midem bulandığında yediklerimi denize boşalttığım pencere... Bütün bunları bir arada görünce sanki o adam bir yerden çıkıp beni yatıştırmaya çalışacak, bana Viyana'nın ne kadar güzel bir yer olduğunu anlatacak gibi geliyordu. Onu düşündükçe o tablodan bana bakan gözleri aklıma geliyordu. Yardım dilenen gözler ve hayatı için yalvaran sesi...

Babamın bana yaptığı şeyi günlerdir görmezden gelmişken bir anda bu ortamla böylesine haşır neşir olmak tüylerim diken diken ediyordu. Kendimi yine önüne çıkan herkese inanacak kadar masum ve savunmasız kız gibi hissediyordum ve bu his saçlarımı yolmamı istememe sebep oluyordu. Bütün o şeyleri yaşamış, savaşımı savaşmış ve başladığım yere geri dönmüştüm. Yine kendimi burada bulacaksam yaptığım onca şeyin ne anlamı vardı?

Viyana'dan ayrılırken bu yolculuktan istediğim gibi bir sonuç alacağıma emindim. Nefise Hanım nasıl birisi çıkarsa çıksın, bu yolun beni bir sonraki noktaya ulaştıracağına dair inancım tamdı ancak şimdi kamaramdan açık denize bakıp tanıdık deniz kokusunu ciğerlerime çektiğimde bu kadar emin olamıyordum. Yeniden Ender Kaptan'ı görmek çok güzeldi ancak Viyana'ya ne kadar alıştığımı oradan ayrılana kadar fark etmemiştim.

Ve tabii Adrian'a. Henüz Bağdat'a bile varmamışken Viyana'nın atmosferinden uzakta kendimi çok savunmasız hissediyordum. Çünkü Viyana'da kesin bir tehlikenin varlığını bilerek, tetikte ve canlıydım. Şimdi ise biraz olsa bile rahatlamaya çalışınca ve savunmasız olunca kendimi eskisinden daha tehlikede hissediyordum.

Bu gemiye en son binişim dev hayaller ve yüreğimi aşan umutlarla olmuştu. Yolculuğun sonu ise beni cehennemin kapılarına kadar sürüklemişti. Kamaranın ahşap döşemelerine göz gezdirirken yine aynı döngüyü tekrarlayıp tekrarlamayacağımı merak ettim.

Bu sefer de zayıflık gösterip yenilirsem ne olacaktı? 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 23, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Viyana'nın FısıltılarıWhere stories live. Discover now