16-Cevaplar ve Fazlası

5 0 0
                                    

HAZEL

Odamda dinlenmem gerekirken tek yaptığım tavanı izlerken endişe dolu düşüncelerin beni yiyip bitirmesine izin vermekti. Bu yüzden odaya Benjamin ve Adrian girdiğinde şikayet etmedim.

Benjamin bandajlarımı değiştirmek için yanıma tünerken Adrian kapı eşiğinde kaldı. "Nasıl hissediyorsun? Yani fiziksel olarak?" diye soran Benjamin endişeli ve yorgun görünüyordu. Bu gece buradan ayrılacağımız için mutlu olmalıydı.

Hafifçe gülmeden edemedim. Ruhsal halimin ne kadar berbat olduğunu tahmin bile edemezlerdi. "Bileklerim artık daha az acıyor. Ve daha güçlü hissediyorum," diye mırıldandığımda Adrian'ın gergin yüzünün nispeten rahatladığını fark ettim.

Bakışlarımı eldivenli ellerine götürmeden edemedim. Hayal meyal hatırlasam da, gün gece eline dokunmuştum. Tahmin ettiğim gibi tutuşu sıcaktı. Ve sakinleştirici. Bağdat'taki karşılaşmamıza kıyasla oldukça ufak bir jestti ama bu bir şekilde daha yoğun hissettirmişti. Adrian'ın herkesten sakladığı parçasına dokunmuştum. Bunun bir anlamı olmasını umuyordum. Kendimi onun erişilemez bir noktasına ulaşmışım gibi hissetmiştim ve bu hissi yeniden istiyordum.

"Cassandra'ya ne diyeceksiniz?" diye sordum temiz sargıları saran Benjamin'e ve onu dikkatle izleyen Adrian'a bakarak.

"Bağdat'a gittiğimde ne dediysem onu," dedi Adrian düz bir sesle. "Seyahatlerinde babama katılacağımı." Bozuntuya vermemeye çalışsam da Adrian'ın sesindeki tiksinti beni hazırlıksız yakalamıştı. Babası George Gruber'ın çok nadir bahsi geçiyordu ama babasına karşı pek de hoş hisleri yok gibiydi.

Bu ailede dram bitmiyordu.

Babasına dair soru sormak istesem de çenemi kapalı tutup omuz silkmekle yetindim.

"Lajos'tan öğrendikleriniz hakkında ne düşünüyorsun?"

Benjamin şaşkınlıkla bir Adrian'a bir de bana baktı. "Ne var biliyor musunuz? Sormayacağım bile. Hikayenin yarısını çoktan unuttum zaten," dediğinde ikimiz de gülmeden edemedik.

"Bu işin bu kadar derinleşmesini hiç beklemezdim," dedim bana bakan Adrian'a. "Ne düşünmem gerektiğinden bile emin değilim."

Adrian eldivenlerinin içinde elini esnetti. "Umalım da o mektuplarda işe yarar bir şeyler olsun."

༄༄༄

Hans, gün batımında aldığı malzemeler; Benjamin için kiraladığı bir at ve o, Lajos, ben ve Adrian için ayarlanmış bir fayton ile dönmüştü. Bana büyük gelen birkaç çift erkek kıyafeti almış olsa da kır evindeki dolaplarda beklemekten üzerine küf kokusu sinmiş elbiseler yerine her şeyi tercih ederdim. Bu yüzden üzerimdeki kumaş pantolon ile pamuklu gömlek için gayet minnettardım.

Mutfaktaki malzemelerini toplayıp sürmem gereken merhemleri hazırlayan Benjamin'i beklerken kır evinin bakımsız bahçesinde Adrian ve Hans ile dikiliyorduk. Yaklaşan kışın getirdiği soğuk rüzgarlar yüzümü okşuyordu. Gökyüzü kızıla bürünmüştü.

"Hançerim nerede?" diye sordum Adrian'a. Lajos'la konuşurken kendimi savunamama fikri hiç hoşuma gitmemişti ve her seferinde Hans'ın silahına dadanamazdım sonuçta.

Adrian'ın kaşları çatıldı. "Ne yapacaksın hançerle?"

Histerik bir gülüş ağzımdan çıktı. "Kendimi yine öldürmeyi düşündüğüme inanıyor olamazsın, değil mi?" desem de yüzündeki ciddi ifade bana aksini söylüyordu.

"Yani daha bir hafta olmadı malum olay yaşanalı. Onu suçlayabilir misin?" diyen Hans'a dik dik baktım.

"Sence böyle bir niyetim olsa şansımı silahını elime aldığımda kullanmaz mıydım?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

Viyana'nın FısıltılarıOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz