15-Eylem

2 0 0
                                    

HANS

Yıllardır kafamda çevirip durduğum sorunun cevabını öğrenmek üzereydim. Kalbimin atışının hızlanmasına engel olamıyordum. Terleyen avuçlarımı üzerime silmek istiyordum. Beklenmedik bir şey bir anda karşısına çıkınca böyle mi oluyordu insan?

Hazel'in üst üste öğrendiği bunca şeyi, üzerine umarsızca gelen darbe üstüne darbeyi nasıl kaldırdığına dair bir fikrim yoktu. Lajos'a babamın ölümünü sorarak beni de kendiyle beraber bilinmez bir bölgeye ayak bastırmıştı ve bu his hiç de rahatlatıcı değildi. Nefesim daralmaya başlamıştı bile. Hazel ise Trieste'den beri düşman bölgesinde dans ediyor, bir şekilde kendine bir yol bulmayı başarıyordu.

Toparla kendini.

Emir vermek kolaydı. Kendime gelmek için yanaklarımın içini ısırdım.

Lajos ağzını açtığında tepkimden korkuyormuş gibi tereddütle benim tarafıma baktı. "Bildiğim kadarıyla Henry, Metias'ı öldürmek zorunda kalmış. Bilmesi gerektiğinden fazlasını bildiği için."

Kaskatı kesildim. Bahsettiği şeylerin hiçbiri direkt Lajos'un suçu değildi ancak bu haberi bana taşıma şanssızlığına sahip olduğu için bu eylemlerin etkisine de o katlanacak gibi görünüyordu. "Bilmesi gerektiğinden fazlasını bildiği için mi?" diye gürledim ona doğru. Başka ne yaparım bilmiyordum.

"Yakut kimseye hesap vermez," diye karşılık verdi Lajos. "Onu susturmak için Henry'yi gönderdiği dışında kimse bir şey bilmiyor."

O an ne kadar bağırıp çağırsam da, hiçbir şey babamı geri getiremez, üzerimizde oynanan bu hastalıklı oyunu geri alamazdı.

Yine de o an kendimi durdurmak istemiyordum. O an sadece Henry'yi mezarından çekip çıkarmak ve canını tekrar almak istiyordum.

Tabii bu da babamı geri getirmeyecek, bana sandığım gibi huzur bahşetmeyecekti.

Peki o zaman ne yapacaktım?

Cevap, elbette, basitti. Mantığa ve ne yapabildiğime odaklanacaktım. Çünkü bu çareye sığınmazsam, sabretmezsem, aklımı yitirirdim.

Buz gibi bir sesle konuştum. "Burada işimiz bitti. Harekete geçme vakti. Çünkü hemen bir şeyler yapmaya başlamazsak bu lanet evde aklımı yitireceğim."

༄༄༄

Sonunda kasabadan gelmiş olan Benjamin aldığı taze çörek ve pastaları mutfak masasına bırakmıştı. Adrian ise kollarını göğsünde birleştirmiş ve kalçasını tezgaha dayamış halde Hazel'le bana endişeyle bakıyordu.

"İkiniz de aptala dönmüş gibi görünüyorsunuz," derken sesindeki endişeyi sezmek zor değildi. Yine de içimden bir ses bu endişenin benden çok Hazel'e yönelmiş olduğunu söylüyordu.

Ben iç geçirip kendimi sandalyelerden birine bırakırken Hazel kapı eşiğinde kaldı. "Greenberg malikanesine gitmeliyiz," dedi Hazel bana dik dik bakarak. "Hemen."

"Bir plan yapmadan hiçbir yere gitmiyoruz," dedim masadaki çöreklerin birinden ısırık alarak. İçi krema dolu, yumuşak ve şekerliydi. Tadı annemin bana ve kardeşlerime yaptığı pastalara benziyordu.

"Öyle mi? Peki bu kadar az bilgi ile ne planı yapacaksın?" diye karşılık verdi.

O an itiraf etmekten nefret etsem de, kız haklıydı. Gerçekten Lajos'tan öğrendiğimiz şeyler bizi daha da tehlike içinde hissettirmek dışında hiçbir işe yaramamıştı ve hemen tutunacak bir dala ihtiyacımız vardı.

"Pekala," diye Hazel'e teslim oldum ve Benjamin'e döndüm. "Bu gece Gruber malikanesine gidecek ve ne olursa olsun biz yokken annem ve kardeşimin yanında kalacaksın. En ufak bir tehlikeye karşı tetikte olacaksın, anlaşıldı mı?"

Benjamin tereddüt etmeden başını salladı. Gitmeye neredeyse hevesli görünüyordu.

Adrian ve Hazel'e döndüm. "Bize gelince, Lajos'u da alacak ve kaybolacağız. Buraya yakın eski bir avcılık kulübesi var," dedim ancak oraya zamanında babamla gittiğimden bahsetmedim. "Artık orada saklanacağız. Ancak önce Greenberg Malikanesi'ne gideceğiz ve o arşivlere göz atacağız. Gerisine ise sonuca göre karar vereceğiz. İtirazı olan?" Etrafıma bakındım. Herkes sessiz kaldı. "Güzel," diye mırıldandım tatminkar bir ifade ile.

"Kasabaya inip temiz birkaç çift kıyafet ve bize bir süre yetecek kadar yiyecek alacağım," dedikten sonra Hazel'e döndüm. "Sen de iyi dinlen. Bizi ne bekliyor bilmiyoruz."

Hepsi bana katılıyor gibi görünüyordu. O an içimde büyüyen bütün huzursuzluğa rağmen gürültülü bir heyecan dalgası da baş gösterdi. Sonunda, oturduğum yerden oturmak yerine eyleme geçiyorduk.

Bu saatten sonra ne olursa olsun, en azından denediğimi bilecektim.

Viyana'nın FısıltılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin