30-Eser

0 0 0
                                    

HAZEL

Adrian ve Hans faytona kalan son eşyaları yüklüyordu. Ben de sonradan aklıma gelen ufak bir detayı onlara nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. "Ufak bir sorunumuz var," dedim yüzümü buruşturarak.

    "Çok şaşırdım," diye homurdandı Hans kıyafet dolu deri çantayı faytonun arkasına yüklerken. "Bu sefer ne oldu?"

    Bizi duyan Lajos da "Biri sorun mu dedi?" diyerek faytondan inip yanımıza geldi.

    "Nefise Hanım bir tüccar," dedim yüzlerine tek tek bakarak.

    Keli öğlen güneşinin altında parlayan Lajos'un kaşları havalandı. "Ne olmuş?"

    "Sürekli farklı şehirlere seyahat halinde yani. Biz oraya gittiğimizde Bağdat'ta olup olmayacağını bilemeyiz."

Hans kollarını göğsünde birleştirdi. "Peki ne yapacağız o zaman?"

"Aslında bir çözümü var," dedim umutlu bir sesle. "Ama çözmek için yine... Alternatif yollara başvurmamız gerekecek."

Lajos bir kahkaha attı. "Suç işleyeceğiz demek bu kadar zor mu?" Eliyle Hans'ı işaret etti. "Daha bir hafta önce bu adamı öldürmek için uğraşmıyor muydun sen?"

Burnumdan sesli bir nefes verdim. Bu sefer Lajos'u muhatap almak yerine sessizce beni dinleyen Hans ve Adrian'a döndüm. "Nefise Hanım acil durumlarda bir şey olursa diye ona mektup gönderebileceğim bir avuç adres vermişti bana."

Hans başını salladı. "Pekala, bunun nesi sorun?"

"Adreslerin yazılı olduğu defter yanımda değil. Onu almak için ufak bir ziyaret yapmamız gerekecek."

"Gardner Malikanesine, elbette." diye sözümü tamamlayan Hans'a başımı aşağı yukarı salladım.

"Orada yazan adreslere birer mektup gönderirsek elbet biri Nefise Hanım'a ulaşır ve biz Bağdat'a vardığımızda o da çok geçmeden orada olabilir."

"Bunun için de Malikaneye gidip o defteri çalmamız gerekiyor, öyle mi?" diye sordu Adrian.

Omuz silktim. "Aslında defter benim. Oraya gitmem yasak falan da değil, sadece halam benim kır evinde istirahatte olduğumu sandığı için kimseye görünmememiz gerekiyor."

"Biz değil," dedi Lajos. "Yanında hiç kimseye ihtiyacın yok, zor bir şey değil bu. Defteri tek başına gidip alacaksın. Ne kadar çok kişi o kadar risk."

Lajos yine işe en profesyonel açıdan bakarak içimizde en tecrübeli kişi olduğunu belli ediyordu. Kimsenin bu dediğine itirazı olmadığı için hepimiz başımızı sallamakla yetindik. Bu sefer Hans'a döndü. "Babanın günlüğünü çaldığında eve nereden girmiştin?"

Hans birkaç saniye düşündü. Sonunda, "Servis kapısı," dedi. "O sırada büyük bir davete hazırlanılıyordu ve ben malzeme getiren arabalardan birinin arkasına saklanmıştım. Şu an öyle bir şansın olduğunu sanmıyorum," dedi bana dönerek.

"Sorun değil," dedim. "Arkadaki korudan gizlice girebilirim. Tek yapacağım şey yatak odamdan bir defter alıp geri gelmek olacak."

Kalan eşyaları da hızlıca faytona yükledikten sonra hemen yola koyulduk. Yola çıkar çıkmaz eldivenlerini çıkaran Adrian'ın eli benimkini bulup nazikçe sıktı.

Her şey yolunda giderse bu gece Hans ile Trieste'ye doğru yola çıkacak ve oradan da dosdoğru Bağdat'a gidecektik. Bu da Adrian'ı bir aya yakın bir süre göremeyeceğim demekti. Onun da bizimle gelmesini ne kadar istesem de Lajos'un şüphe çekme konusunda haklı olduğunu biliyordum. Bu yüzden Adrian'ın elini sımsıkı tuttum ve bütün bu kaosu atlattıktan sonra bundan çok daha fazlasına sahip olacağımızı umdum.

Viyana'nın FısıltılarıWo Geschichten leben. Entdecke jetzt