2

400 51 30
                                    

Chanyeol Baekhyun'un omuzlarının üstünden bakıyordu. "Birkaç kişi ile konuşmam gerekiyor, daha sonra evde yapacak bir yığın işim var. Burada otur ve beni bekle. Seni oteline bırakayım. Yolda konuşuruz."

Ben köpek değilim, emir almam diye itiraz etmek istedi ama tam bu noktada birlikte çalışabileceklerini kanıtlaması gerekiyordu. "Tamam." Dedi sevimli bir sesle.
"İşte, burada oturup seni bekliyorum."

Chanyeol gözlerini kıstı ve Baekhyun'un yüzüne sanki bir şey söyleyecekmiş gibi baktı. Daha sonra kafasını salladı ve ayağa kalktı.
"On dakika."

Baekhyun, Chanyeol'ün uzun etkileyici fiziğini kalabalığın arasından geçerken izledi.
Tanrı aşkına Kyungsoo gerçekten mi? Şık giyimli insanların oluşturduğu Batı Yakası kalabalığının uğultusu barı dolduruyordu. Sandalyede geriye doğru yaslandı. Alıştığı New York manzarasından çok farklıydı burası. Gece ve gündüz gibiydi.
Şarabından bir yudum aldı ve Chanyeol'ü ikna etmek için nasıl davranacağını düşündü. Onun bu yanını hiç bilmiyordu. Nadiren havaya giriyordu, Armani takım elbisesi içinde yanan bir binaya girip sıyrık bile almadan çıkan bir demir adam gibiydi.

Özellikle bu akşam oldukça rahatsız ve sinirli görünüyordu. Anlaşılması güçtü. Yapılacak tek şey amacına ulaşana kadar yanında kalmaktı. İşi almalıydı. Sekiz yılını boşuna büyük ve saygın Manhattan Halkla İlişkiler şirketinde günde on dört saat çalışıp, kendisini sıkıntıdan boğan firmalarla çalışmaya geri dönmek için geçirmemişti. Kurumsal bir robot gibi işleyip başkalarının gelirini arttırmıştı. Bu iş onundu. Ekonomik özgürlüğünü tamamlamak ve hayat güvencesi elde etmek için önemli bir fırsattı. Başarısız olmayacaktı.
Baekhyun için özgürlük her şey demekti.

Geleceği söz konusuyken testosteron hormonunun gereksizce yoluna çıkmasına izin vermeyecekti. Bakışlarını bardaki sakin eneıjinin aksine hareketli kalabalığın üzerinde gezdirdi. Kalabalığı incelemeye devam ederken gözüne barın diğer tarafından duran, kırklı yaşlarında, siyah beyaz saçlı bir erkek takıldı. Olamaz. Oldu. Bir daha asla görmeyeceğini umduğu o adam. Kalbi neredeyse durdu. Uzun, ince ve sofistike koyu gri bir takım elbisenin içinde heyecanla yanındaki sarışınla konuşuyordu. Hiç değişmemişti. Sadece şimdi daha önce olmayan beyaz saç telleri vardı. Ayrıca gülümsediğinde gözlerinin kenarlarında da belirgin çizgiler oluşuyordu. Birinin kalbini elli küçük parçaya ayırabileceğini bildiği o gülüş. Baekhyun'a da aynısı olmuştu.

Sandalyede fark edilmemek için eğildi ama adam onu çoktan görmüştü.
Adamın yüzündeki şaşkınlık Baekhyun'un başını döndürmüş, yönünü şaşırtmıştı. Dengesizce ayağa kalktı ve nereye gittiğini bilmeden kalabalığın içinde bilinçsizce yürüdü. Ondan çok, çok uzakta olduğu sürece herhangi bir yere gidebilirdi. Etrafındaki yüzler nazik kahkahalar ve parlak ışıkların arasında puslu görünüyordu. Elbette Jihoon bu gece burada olacaktı. Ülkedeki en büyük likör şirketinin CEO suydu.

Şarap sektöründeki herkes bu akşam buradaydı Neden bunu tahmin edememişti ki? Bir el omzuna dokundu. "Baekhyun."

Baekhyun arkasına döndü, kalbi hızla çarpmaya başladı. Lee Jihoon. Eski müşterisi ve hayatının en büyük hatasıydı. Aynı derecede sevdiği ve nefret ettiği adam...
Kelimeler düğümlenmiş boğazından güçlükle çıktı. "Bu ne sürpriz..."

Jihoon'un gözleri kısıldı sanki onu gördüğünü bildiğini söyleyecek gibiydi. Ama o da oyuna katıldı ve Baekhyun'un elini tutarak dudaklarını hafifçe parmaklarına değdirdi.
"Güzel görünüyorsun. Yıllar sana yaramış."

Bu şu anlama geliyordu; onunla tanıştığında yirmi iki yaşındaydı ve böyle bir adamı idare edecek hayat tecrübesinden çok uzaktaydı. İçinden çığlıklar attıran, içini yakan ve karanlık bir adam. Jihoon tecrübesizliği yüzünden Baekhyun'a istediği biçimi verebilmek için onunla bir seramik hamuru ile oynar gibi oynamıştı. Cazibesi hala yerineydi ama parlak mavi gözlerindeki o vahşi içgüdüyü şimdi daha net fark edebiliyordu. Nasıl olmuşta daha önce görmemişti?

time bomp-ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin