5

365 44 9
                                    

Şuanda nasıl donabilirdi?
Bir kamyoncu gibi sövdü. Baekhyun bilgisayarı duvara fırlatmak gibi delice bir şey yapmadan önce bilgisayarın başından kalktı. Pencereye doğru yürüdü ve sıcak yaz gününde ıslak ve yeşil olan çimenlere baktı. Chanyeol'ün ona çalışması için verdiği güneşli oda harikaydı. Oldukça genişti ama şu anda sanki hapishanedeymiş gibi hissediyordu.

Bir fikir bulana kadar buradan ayrılmayacağını söylemişti ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Şu ana kadar düşünebildiği tek şey PW'nin yeni şarabının ne kadar zengin aromalı olduğuna dair aptal bir fikirdi. Devil s Peak damakları bayram ettirecek türdendi.
Ah... Klişe.
Bu özgünlükle kahve bile olabilirdi ki şu anda kadar gereğinden fazla içtiği bir şeydi. Yorgunluktan batan gözlerini ovuşturdu. Bütün yaratıcı sürecin içinde seçeceği kesinlikle bu olmazdı. Park Wine'ın yeni şarabını, bütün doğu ve batı yakasındaki şarap sevenlerin ağızdan düşürmeyecek, gönüllerini fethedecek temayı bulmak için sadece kırk sekiz saati vardı. Ama nasıl olacağına dair bir fikri yoktu.

Ofisin dışına kendisi için bırakılan bir şişe suyu aldı. PW arazisi açık alan konseptiyle yapılanmıştı. New England stili bu güzel kırsal alanla çok güzel harmanlanmıştı. Büyük pencereler muhteşem Napa güneşinin içeri girmesini sağlıyordu. Önü açık veranda teras ve havuz ile birleşiyordu. Belki üzüm bağlarında biraz yürümek ve temiz hava ona ilham verebilirdi. Belki aniden buldum diyebileceği bir fikir gelirdi aklına.

Üzüm bağlarının oradaki sert kayalara ve kaygan yollarla çevrilmiş tepeye doğru yürüdü. Burası Napa nın parlak mavi gökyüzünün üstünde yeşil bir şerit gibi duruyordu. Chanyeol ona hasat zamanının yaz sonu, sonbahar başı gibi olacağını söylemişti ama üzümler ve şaraplar şimdiden görkemli yaşam tarzının mükemmel bir simgesi gibi görünüyordu. Bu üzümler marketlerde satılanlardan daha küçük ve daha yuvarlaktı. Sulu ve canlı bir mor renkteydiler. Kesinlikle ilham vericiydi. Kendini zorladı.

Ajansta beyin fırtınası yapmak için oynadıkları bir kelime oyununu oynamaya çalıştı ama yine de bir şey yoktu. Hiçbir şey...
Kesinlikle tıkanmıştı. Bir panik dalgası damarlarında dolaşmaya başladı. Bugün Cumartesiydi. Eğer insanların ajandalarında yer almak istiyorlarsa davetiyelerin Salı gününe kadar hazır olması gerekiyordu. Bu da Chanyeol'ün temaya ve geri kalan detaylara Pazartesi gününe kadar onay vermesi demekti. Grafik tasarımı konusunda çalışanına çok güveniyordu. Yirmi dört saat içerisinde belirlenen temada çizim yapabilirdi. Çok yetenekliydi ama ona üzerine çalışacak bir konu vermesi gerekiyordu. Damaklarda şenlik yaratacak.

Tek başına yeterli değildi. Baekhyun birden suyun içine düştü. Paçalarını yukarı çekti, kollarını kıvırdı. Devil s Peak Cabemet ile harmanlanmıştı. Cabemet Napa daki en popüler üzümdü. Haşatın büyük bölümünü oluşturuyordu.
Karmaşa, Chanyeol farklı çeşitlerini bir araya gelmesinin bu şarabın esas özelliği olduğunu söylemişti. Fakat karmaşa ne anlama geliyordu? Durgunluğunun sebebi buydu. Ürünü anlamamıştı. Hangi konuda beyin fırtınası yapacağını bilmiyordu. Devil s Peak in asıl farkı neydi?

Chanyeol onu yarım saat sonra hala üzümlere bakarken bııldu. Yorgun beyni onu hemen algıladı. Kaslı göğsünü ortaya çıkaracak askılı bir tişört giymiş ve çalışmaktan terlemiş bu adamın görüntüsü geçen son yarım saatten daha fazla ilham vericiydi.
"Berbat görünüyorsun." Dedi Chanyeol.

" Teşekkürler." Dedi ve istem dışı elini saçına götürdü. Darmadağınık halde onun kadar iyi görünemediği için hayıflandı.

"Yujin ondan önce kalktığını söyledi."

" Tam zamanı söylemek gerekirse sabah beşte... Bu etkinlik muhteşem olmalı."

Chanyeol Baekhyun'un elinden tuttu, "ilham mı arıyorsun?"
Bu anlamda gayet yardımcı olduğunu söyleyebilirdi ama bu kişisel bir yorum olurdu. O yüzden yumruğunu sıktı ve Baekhyun'un onu sürükleyip götürmesine izin verdi.

time bomp-ChanbaekWhere stories live. Discover now