Bölüm 10; Samimiyet

769 118 203
                                    

Ben geldim. Biliyorum sınır geçmedi ama yazmak istedim ve ortaya uzun bir bölüm çıktı umarım sıkılmazsınız. Neyse fazla oyalamadan bölüme geçin bakalım.

Bu sefer kesin olarak +50 oy sınırı ve +100 yorum sınırı istiyorum. Yorum istiyorum oy olmasa bile. Bana bunu çok görmeyin rica ediyorum 🥺 İyi okumalar...
🗡

Gökyüzünün açık mavi rengine bakarken küçük, büyük beyaz bulutların varşığı bana rahatlık vermişti. Elimdeki içkiden bir yudum alıp bardağı balkonun mermerine koyarken derin bir nefes aldım. Yine uyku tutmamıştı. Aslında uyumak istemiyordum. Uyursam olacaklardan korkuyordum. Jungkook'un hemen yan tarafındaki yatak beni tedirgin ediyordu. Gördüğüm kabusları anlamasını istemiyor, bu yüzden olabildiğince uykudan kaçmaya çalışırken kendimi en sonunda mini buzdolabındaki biralardan birini elime alırken bulmuştum.

Jungkook'un horultusunu duyunca derin bir nefes vererek güldüm. Mermerin üstünde birkaç yudumluk içkiyi tek dikişte bitirip elimdeki bira şişesini çöp kutusuna atıp içeri adımladım. Hava soğuk değildi, üstümde yazlık kısa kolluyla balkonda duruyordum ve havanın sıcaklığı beni bunaltsa bile huzur veriyordu ve var olan azıcık uykumu geri gönderiyordu. Odaya girdiğimde yatağıma uzanıp kulaklıklarımı takıp sakin bir müzik açtım telefonumdan. Horlamasının nedeni tabii ki de birkaç saattir araba sürmesinin yorgunluğu olduğunu bende biliyordum ama yine de söylenmeden edememiştim.

Odalarımıza yerleşmiştik ve tahminen en az üç gün kalabilirdik ve üç gün için başka birilerini daha rahatsız etmek istemeyip aynı odada kalmaya itiraz etmemiştik. Yani en azından Jungkook itiraz etmemişti. Ben tam ağzımı açıp 'Başka bir oda ayarlayabilir misiniz?' diyeceğim sırada bana baktıktan hemen sonra aynı odada kalmamızı onaylamış ve kulağıma eğilerek fısıldamıştı sessizce.

"Üç gün için insanları rahatsız etmeye gerek yok. Zaten polis evlerinde genelde iki kişi kaldığı için ayrı yatakları oluyor. Bir zaman kaldığım için biliyorum. Hem başka bir odaya gitsen bile tanımadığın birisiyle kalman gerekebilir bu yüzden buna gerek olduğunu düşünmüyorum." diyerek uzun konuşmasını yaptığında nefesini her kulağımda hissettiğimde kulaklarımın yandığını hissetsemde sesimi çıkarmadan onu sonuna kadar dinledim. Jungkook yavaşça benden ayrıldığında ise çaktırmamaya çalışarak hızla ondan uzaklaşmıştım.

Kalbimin hızlı atışları durulmazken derin bir nefes alıp bana merakla bakan Yongbok-ssi'ye onay verircesine başımı salladım. Benden de onay aldığı anda bizi odamıza götürmüş ve yerleşmemize, dinlenmemize izin vererek yarın görüşmek üzere diyerek yanımızdan ayrılmıştı. Neyse ki polis evleri ile polis merkezi yakındı ve yarın sabah kolaylıkla oraya ulaşacaktık.

Şimdi ise saat öğleden sonrayı geçiyordu. Jungkook çantasını bir kenara fırlattıktan sonra kendini tek kişilik yatağa atmış ve diğer yatağı kendince bana bırakmıştı.

Beyaz nevresimlerin olduğu sade, yumuşak yatağa oturup odayı incelemeye başladım.

Siyah kapının orada küçük bir koridor vardı. Koridorun sağ tarafında kalan beyaz kapı lavabo ve banyoydu. Camın olduğu taraf Jungkook'un yatağına aitti. Duvardan kalan yatak ise bana ait. Yataklarımızın arasında sadece küçük kahverengi bir komidinin sığabileceği kadar bir mesafe vardı.

Jungkook'un tarafında olduğu duvar boydan boya camdı, duvar olan kısım azdı. Cam sürgülü bir şekilde açılıp balkona çıkıyordu. Yataklarımızın tam karşısında ise televizyon, onun altında da mini buzdolabı vardı. Televizyonun sağ tarafında kalan boş kısımda iki kapaklı beyaz bir dolap vardı. Sol tarafında ise küçük bir beyaz renkte bir çalışma masası. Yataklarımızın diğer tarafında kalan yerde priz vardı. Hemen oraya şarj aletimi takıp telefonumla müzik dinlerken şarj olmasını sağladım.

Crime Scene - KookMin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin