#8#

6K 464 59
                                    

Binadan çıkıp lojmanın dış kapısına geldiğimde nöbetçi er nereye gittiğimi sormuştu.

"Sadece lojmanın etrafında biraz dolaşacağım."

Hâlâ kararsız gibi duruyordu, bir bakıma haklıydı da. Burası Hakkâri'ydi, hayâllerimin şehri; Hakkâri.

Arkamdan kimin geldiği hakkında zerre kadar bilgim yoktu, ama nöbetçi er esas duruşa geçip tekmil verdi. Ve sonrasında, pekte tahminlerim arasında olmayan birinin sesini duydum.

Türker"Kapıyı aç asker."

Er"Emredersiniz komutanım."

Er otomatik, büyük demir kapıyı açtı. Araba geçişleri için büyük bir kapı vardı sadece, onu da bir metre kadar açıp, çıktığımda yada çıktığımızda kapatmıştı.

Annem ve babam zaten Hakkâri'de tanışmışlardı, evlendikten sonra abimler doğdukça bir büyük eve geçmişlerdi. En son ben doğduğumda bu eve geçmişlerdi. Tabi karışma falan filan, İrem üniversite için şehir dışına gidince tekrar bu evden taşınmamışlardı.

Yılllar önce bulduğum ve ezbere bildiğim yerde birkaç dakika etrafıma baktım. Maksat en az 5 6 kez bordo bereli olmuş babama, buraları bildiğimi belli etmemek. Ne kadar olursa.

En sonunda sağdan ilerlemeye başladım, cidden lojmanın etrafında dolaşacaktım. Kapşonlarımı başıma takıp ellerimi eşofmanın ceplerine yerleştirdim. İşte şimdi huzurluydum.

Aklımda teknolojik âletlerim için birkaç fikir vardı. Bilgisayarımın ekranına el okuyucu eklemeyi düşünüyordum. Görünürde ve içerikte normal bir bilgisayar, doğru yere elimi okutunca ise Kraliçe'nin bilgisayarı olacak.

Bir yandan da sadece bilgisayardan erişim sağlayabildiğim sayfalar ve siteler vardı, bunun bir kısmını yeni bir telefona taşımayı düşünüyordum. Tabi o telefona nasıl bir güvenlik sistemi kuracağımı henüz düşünmemiştim.

Bir süre daha yürüdükten sonra lojmanın arka tarafına gelmiştim. Burası ormanlık alandı, tam istediğim gibi. Upuzun ağaçlar bâzı yerlerde sık, bâzı yerlerde daha azdı.

Muhteşem bir görüntüydü, her şeyiyle.

Ormana doğru birkaç adım attığım sırada beklediğim ses geldi.

Türker"Ormanı geceleri korkutucu bulurlar genelde, sence de öyle değil mi?"

"Hayır değil, sizce korkutucu mu?"

Arkamı dönüp tebessümle sormuştum, ama gözleri incelemekten deşmişti beni.

Kaşlarımı kaldırıp şirin bulduğum bir şaşırma ifadesiyle ormana dönüp

"Yoksa korkutucu mu? (Kaşlarımı çatıp) korkunç canavarlar yoktur herhalde."

Tekrar yüzüne baktığımda gülmekle gülmemek arasında kaldığı açıktı.

Kendi kendime kıkırdayıp ormana doğru ilerlemeye devam ettim. Arkamdan gelirken bir yandan da

Türker"Umay?"

"Umay Ankâ, efendim?"

Türker"Pekâlâ Umay Ankâ, neden senin siciline ulaşabilirken geçmişine-"

"Bunun cevabını elbette ki alacaksınız, ancak şuan değil. Şuan zamanı değil."

Hâlâ ormanın içine doğru ilerliyoruduk.

Türker"Alacaksın,nız? Sence de 'siz' şeklinde hitâp etmek baba-kız için uygun mu?"

"Siz derken senden bahsetmiyorum, belli bir kesimden bahsediyorum."

Siberin Kraliçesi  Donde viven las historias. Descúbrelo ahora