0.5

43.9K 2.1K 292
                                    

Medya : Balın

Yazar

"Bende içeriye girsem Balınla beraber olur mu? Psikoloğum ben benim yanımda daha rahat konuşur, korkar yoksa?" Atakan, Behrama gözlerini dikmiş, kendisine bir cevap vermesini bekliyordu. Aslında doğru değildi söyledikleri, Balın öyle herkesten korkup kaçan bir çocuk değildi, alışması ve güvenmesi için beş dakika yeterliydi. Fakat Atakanın içi onu tek orada bırakmaya razı gelemediği için ortaya böyle bir yalan salmıştı.

Behram gözlerini Balına çevirdi. Bir süre bu tatlı kızı izledi ve kafasının aşağı yukarı salladı. "Peki..." kabul etmişti ama sesindeki kararsızlık bariz ortadaydı. Ardından masada duran siyah telefonu aldı eline. Bir kaç tuşa basarak biraz önce Koroğlu ailesine eşlik eden genç polisi çağırdı.

Aradan geçen sessiz bir kaç dakikanın ardından, genç polis içeriye girerek Balın ve Atakanın sorgu odasına geçmesini istedi. Eray bey kucağında hala bebekle oynayan arada bir meraklı bakışlarını etrafa çeviren Balını kaldırıp Atakanın kollarına bıraktı. Atakan Balının onu istemeyeceğini düşünse de kucağına gelen Balın hiç sorun çıkartmamış sıkı sıkı tutunmuştu ona. Ufak sağ eli tişörtünün yakasına tutunmuştu yine.

Önden genç polis, arkadan Atakan ve Balın konuşa konuşa sorgu odasının koridoruna sapmışlardı. "Ati bu ye?" (Atakan bu ne?) kendisine soru soran Balına ufak bir kahkaha attı Atakan. İsmini söyleyemiyordu bu yüzden kendisine Ati diyordu ufaklık. Gösterdiği yere bakınca polisin belindeki sallanan kelepçeyi işaret ettiğini gördü. "Ona kelepçe deniyor güzelim, suçluları yakalayınca bileklerine takıyorlar." anlıyormuş gibi gözlerini kocaman açmış Atakanın dinlemişti. "Sujlu ye demek?" (suçlu ne demek?)

Hiç bıkmadan sabaha kadar ona sorduğu soruları cevaplayabilirdi. "Suçlu demek, hatalı olan şeyleri yapan, kurallara uymayan kişilere denir güzelim." Balın kafasını sallayarak etrafına baktı kısa bir süre. "yilit niye delmiyol?" (Yiğit niye gelmiyor?) şüphesiz onlardan en çok Yiğiti sevmişti. Tabi bu ilk görmüş olması ve ona sıcak kanlı yaklaştığı için Yiğit hepsinden daha önemli kılıyordu.

İçinde bir kıskançlık kıvılcımı yandı. Daha hiçbir şey belli değilken en çok kendisini sevmesini istiyordu. "Bu taraftan Atakan bey." dedi genç polis. Eliyle sağda gri bir kapıyı işaret ediyordu. Birçok kez sorgu odasına giren Atakan içerisinin ne kadar kasvetli olduğunu bildiği için sıkı sıkı sarıldı Balına. Korkmasını istemediği için tatlı tatlı konuştu kızla ve dikkati dağılsın diye içeriye girene kadar kızı oyaladı.

Kapının önüne geldiklerinde Atakan kocaman öptü Balını yanağından. "Bulası yelesi?" (Burası neresi?) dedi büyük bir merakla. Masmavi gözleri kocaman açılmış, Atakanın kucağına daha çok sinmişti. Yakasını tutan eli daha da sıkılaştı, bebeği göğsüne çekerek Atakandan cevap bekledi tedirgince. "Men ine iştemiyolum ati yüften didelim." (Ben iğne istemiyorum Atakan lütfen gidelim.)

Geldikleri odayı, hastane odası sanmıştı Balın. Hastalandığında annesi onu hep hastaneye götürür sonrada poposuna kocaman iğne yaptırırdı. Bu yüzden hastanelerden, doktorlardan, iğnelerden nefret ederdi. Atakan korkan kızın saçlarını okşayıp kafasını sağa sola salladı. "Yok güzelim, iğne falan yok. Sadece abiler bizimle biraz konuşmak istiyor o kadar. Sakın korkma sana kimsenin dokunmasına izin vermem."

Duyduklarıyla rahatlamaya başlayan Balın birden açılan kapıdan çıkan en fazla yirmilerinin ortasında olan, eli kelepçeli, vücudunun çeşitli yerlerinde dövme bulunan fakat oldukça yakışıklı adamla kala kaldı. Tıpkı Yiğite benziyordu. "Ati bayk pis, yilitinde vay. Bak ati bak!" (Atakan bak dövme, Yiğitinde var.) dövmelere pis demesinin sebebi dilinin dönmeyişiydi. Bu da onu olduğundan daha fazla tatlı yapıyordu.

BalınWhere stories live. Discover now