2.7

30.5K 2.3K 549
                                    

Medya: Bade Koroğlu

Yazar

Bastığı gaz pedalı ayağının altında ezilirken, yanan canını hiçe sayarak kızı için kendini tehlikeye attı Eray bey. Şu an kim olduğunu, nerede olduğunu, ne yaptığını umursayacak durumda değildi. Işıklarda durmuyor, Aliden gelen konuma deli gibi sürüyordu arabayı.

Ali'nin, oğullarına haber verip vermediğini bilmiyordu çünkü kendisi vermemişti. Öyleki aklını kaybedecek gibiydi, ne yaptığını bilmiyordu. "Bulacağım..." diye fısıldadı gaza biraz daha yüklenerek. "Bulacağım ve bir daha ayıramayacaklar kollarımdan." sürdüğü makam aracının içini, Aliden gelen arama doldurdu. Çalıyor, kapanıyor tekrar çalıyor ve tekrar kapanıyordu. Eray bey açana kadar durmaya niyeti yoktu.

En sonunda pes ederek açtı Eray bey. Boynundan kulaklarına kadar kıpkırmızı olmuştu. Direksiyonu tutan parmakları, sıkı tuttuğundan kan akışını durdurarak bembeyaz kesilmişti. "Söyle!" arabayı sağa kırarak bomboş bir yola girdi. Ne tek bir ev, ne de insan vardı. Hatta araç bile yoktu kendisinden başka. "Komutanım! Gittiğiniz yol tuzak olabilir. Canınız tehlikede, bu yüzden ardınızdan sivil askeri araçlar gönderdim. Oğullarınız sizden çok geride, tek başınıza oraya gitmeniz intihar olur."

Karşısındakinin bir Albay olduğunu elbette biliyordu Ali. Fakat binlerce eli silahlı adama karşı, sivil ve sadece tek bir silahla dayanması mümkün değildi. Dağ başında olmadıkları için saklanabileceği tek yer araçtı ve o da kısa bir süre sonra pert olurdu. O adamlar, Albay polis dinlemiyordu maalesef.

"İşime karışma Ali! Kızımı kendim alacağım o cehennemden!" kulakları uğulduyordu, kızını bu geçtiği yollarda, nasıl ağladığını, ne yaşadığını bilmiyordu. Bu bilinmezlikler canını daha da çok yakıyordu haliyle. "Komutanım! Askerliğinizi tehlikeye atıyorsunuz! Lütfen yavaşlayın aradınızdaki araçlarla beraber hareket edin!"

Generalden aldığı emirle, Albayı durdurmanın daha kolay olacağını düşünmüştü fakat yanılmıştı. "Komu-" telefon birden bire kapandı. Eray bey parmağını tuştan çekerek, ileriye doğru baktı. Tam karşısında büyükçe bir depo vardı şimdi. Ciddi anlamada büyüktü. Uluslararası bir şirket kadar hemde.

Aracı yolun ortasına park ederek indi. Yan koltuğa fırlattığı silahı kontrol ederek emniyetini açtı. Kızının yanında ateş etmeyeceğine yemin etmişti ama bu yemini her an bozabilirdi. Sessiz adımlarla, başındaki siyah şapkayı biraz daha indirerek içeriye doğru girdi. Tek bir insan belirtisi dahi yoktu. Etraf çer çöple kaplanmış, bozuk makine parçaları etrafa saçılarak terk edilmiş imajını veriyordu. Eray bey nefretle gülümsedi. Kızını ondan aldığı için, o adamı bu çöplerin içinde öldürecekti. Yukarıya doğru çıkan sarmal bir merdiven, dikkatini çekerek adımlarını oraya yönlerdirmesine sebep oldu. Hızla o yöne yürüyerek, arkasını döndü.

Etrafında hâlâ bir kıpırdanma yoktu, belli ki gerçekten boştu bu kat. Hangi insan aşağıya adamını koymazdı ki? Ölüme mi yürüyordu aptal herif? Sinirle nefesini verdi, kafasını yukarıya doğru kaldırarak merdivenlerin sonunda, kilitli olmayan bir kapı dikkatini çekti. Yani kilitli olabilirdi ama asma kilit yoktu en azından.

Omuzuna konan elle, hızla eli tutup sessizce ters çevirdi. Yere kapaklanan Karaca Teğmen, Albaya karşı hakaret edemeyeceği için kolunu bırakmasını bekledi. "Komutanım, kolum!" gördüğü adam kaşlarının düzelmesine ve daha sonra bakışlarının etrafta gezinmesine sebep oldu. Oğlu, oğlunun timi, birkaç sivil asker, kısaca tüm askeriye buradaydı neredeyse. Arat ve ardından içeriye giren özel harekat polisleri sessizce etrafı sardı. Hiçbirinden bir ses dahi çıkmıyordu.

BalınWhere stories live. Discover now