2.6

34.1K 2.3K 529
                                    

Medya: Eray bey ve Balın

Merhaba yer mantarlarım <3
Bir önceki bölümün başında okuduğunuz küçüklükten devam ediyoruzz! Arada gelecekten özel bölümler ekliyorum demiştim, bunu kaçıncı kez söyledim bilmiyorum ama Balın büyümedi vallahi billahi yemin ederim 🤎

Yazar

“Gel buraya bıyıklı yer fıstığı seni!” Polat oturduğu yerden hızla kalkarak, masanın sağ ucuna geçti. Şükürler olsun ki, Şahin içeriye dalmadan dakikalar önce takmıştı kolyeyi, yoksa bir daha takamazdı bu canavarlar yüzünden. Gerçi ne yapar ne eder o kolyeyi takardı ama riske gerek yoktu şimdilik. “Boşuna uğraşma bacanak, Balında beni seviyor.” gülümseyerek söylediği şeyler kafasına yediği çay kaşığıyla son buldu.

Kırmızı görmüş boğaya dönen Şahin, sandalyeyi ittirip hızla sağ uca koştu. Fakat o koşarken, Polat masanın altından Balının yanına geçti. Bir eli kafasında bir eli Balının sandalyesinin köşesindeydi. “Elimde kalırsın oğlum! Sevmiyor Balın seni. Bir daha yanına yaklaştığını görürsem tekrar sünnet ettiririm seni!” birçok küçük çocukta travma yaratabilecek sözler, Polatın gülmesin sağladı.

“Yapma be bacanak, işler tersine dönerse yalvarırsın bana!” hızla Balının yanağından öpüp salona koşmaya başladı. Ardından plastik kap fırlatan Şahin, masada şaşkınca biraz önce ne olduğunu anlamaya çalışan küçük kızın yanına geçti. Derin derin nefes alıyor, Polatı öldürmemek için kendiyle iç savaş veriyordu.

Gözleri, kafasını kaldırıp merakla bakan masmavi gözlerle çakışınca tüm siniri bir anda yok oldu. Aniden Polatı falan unutmuş, dünyadan soyutlanmıştı. “Yeden öyle yaptın? O menim aykadaşım!” Balın yavaştan çatılan kaşlarını fark etmiyordu. Şaşkınlığının yerini öfke alırken, minik elini hemen yanında oturan adamın omuzuna geçirdi.

“Arkadaş falan değil abim, pis o pis konuşma onunla bir daha.” dedi sakince Şahin. Elini kaldırıp yavaşça Balının saçlarına uzattı. Unuttuğu bir şey vardı ki o da Balının büyük mü büyük tribiydi. Elini değdiremeden minik kızın şeytani bakışları yutkunmasına sebep oldu. Eğer kafasına dokunursa bir yüzyıl daha sürünürdü.

“Hala küs müsün abiye?” Balın ağzının açmadan kafasının salladı. Minik kaşları hâlâ çatık çatık duruyordu. “Ne yapsa abiyi affeder benim güzelim?” bu kez omuzlarını silken küçük kızı tutup yememek için zor duruyordu Şahin. Tribi bile güzeldi, her şeyi gibi.

“Hiç affetmeyecek misin?” Bu kez kafasının masaya yaslayarak zar zor masaya yetişmiş kızla yüzünü hızladı. “Oyda biy sürü kız vaydı! Git onlay seni affetşin!” oturduğu kitapların üstünden bin bir zahmetle inip, kendisine şaşkınca bakan adamı geride bıraktı. Ufak kız kesinlikle çok fenaydı. “Sana bu lafları kim öğretiyor bacaksız!? Kız sarı papatya olduğun yerde kal!”

Oturduğu yerden bir hışım kalkıp birkaç adımda kendisini hiç takmayan kızı kucakladı. Neredeyse salonun kapısının önüne gelmişlerdi. Birkaç yüz onlara dönerken diğerleri koyu bir sohbete dalmışlardı.

“Çüktuu!” Balın, koltukta genişçe oturmuş Göktuğu görünce kollarını öne doğru uzattı. Bir an önce kucağında olduğu adamdan kaçması gerekiyordu yoksa kolyesini görürse alırdı ondan. Göktuğ kucağındaki kırlenti Egeye fırlatıp Balın gibi açtı kollarını. “Ya niye hep olan bana oluyor?” Egenin sistemine kulak asmayan Göktuğ, sağ eliyle Şahine işaret verince Şahin hızla küçük kızı abisinin kucağına bıraktı.

“Ne oldu çiçeğim?” Balının kulağına fısıldayarak konuşunca, nefesinden dolayı gıdıklanan kızın kahkahası tüm salonu neşelendirdi bir anda. Balın boynuna üflenince gıdıklanıyordu. Göktuğ bunu fark edince hareketini tekrarlayıp güldürdü kızı. “Biri sana bir şey derse hemen beni çağır tamam mı abim. Ben hallederim.” dedi kızın gülüşü bittikten sonra, alnının kenarını öpüp kokladı. İçi gidiyordu minik kıza, o kadar küçüktü ki, ne yaparsa yapsın kızamıyordu.

BalınWhere stories live. Discover now