0.8

39.8K 2.1K 202
                                    

Medya : Eray bey ve Balın

Yazar

Bade hanım, göz yaşları içinde eşinin anlattıklarını dinledi. İki oğlu daha fazlasına dayanamamış, hastane odasından apar topar çıkarak bahçeye inmişlerdi. Bahçenin o kalabalık ortamında ikiside birbirinden soyutlanmış, kan ağlayan kalplerini bu eziyetin içinde bırakmışlardı.

"Nasıl!?" dedi Yiğit ufak bir çocuk gibi abisinin kolları arasında hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. "Nasıl bu kadar zalim olabilirler!" sesi kısık, ağlayamadığı için boğazındaki yumrudan dolayı çatallaşmıştı. Cihan kendisini sakinleştiremeden, kardeşini kollarının arasına aldı. Abi olmak bunu gerektirirdi öyle değil mi? Kendi yaralarından önce kardeşinin yaralarını sarmayı öğrenmişti her zaman.

"Sırası değil abim, içeride sevgiye muhtaç küçük bir kız çocuğu var. Bize ihtiyacı var o yüzden toparlanmak zorundayız. Söz veriyorum, bir daha üzülmenize izin vermeyeceğim!" Cihan... Çocukluğundan bu yana abilik görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyordu. Bu yüzdendir ki, Yiğidin rol model olarak seçtiği kişiydi. Evet çoğu zaman anlaşamazlar, çocuksu kavgalarından dolayı bu yaşlarında annelerinden terlik yerlerdi. Fakat hiç bir zaman birbirlerine sırtlarını dönmemişlerdi.

Yiğit küsüp gitse, Cihan peşinden giderdi. Her kötülüğe karşı kardeşinin etrafına etten duvar olurdu. Kavgalarda kardeşi yerine dayak yer gıkını çıkarmazdı. Babaları öyle öğretmişti onlara. Asker oğlu olmak kolay değildi nihayetinde.

"Sadece sen değil abi bende koruyacağım onu. Bende senin gibi abiyim artık." dedi Yiğit göğsü kabara kabara. Cihanın gözlerinin önüne bir anlığına 7 yaşındaki Yiğit geldi. Deli gibi ağlayıp kardeş istediği zamanlar dün gibi aklındaydı. O zamanlar annesi ve babası iş yoğunluğundan dolayı eve gelemiyorlardı. En büyük abileri Göktuğ ve Atakan liseye, Şahinse ortaokula gidiyordu. Cihan ve Yiğit ilkokullu oldukları için berber gidip gelseler de farklı insan yüzü görmek istiyordu Yiğit. Bu yüzden fazla huysuz büyümüştü.

Yiğidin omuzları çöktü bir an. Aklındaki düşünce sinirleni bozuyor, hastalığını tetikliyordu. Sinirlenmemesi, üzülmemesi gerekiyordu ama pek mümkün değildi artık. Elini hızlı hızlı atan kalbine koydu. Küçüklükten beri lanet hastalığı peşini bırakmamış gittiği her yere sorun götürmüştü.

Kardeşinin durgunluğunu ve beyazlayan yüzünü gören Cihan hızla ayağa kalkıp önüne geçti. "İyi misin lan, bana bak bayılayım deme çok ağrısın içeriye taşıyamam seni." yalandı söyledikleri. Kardeşini bir ömür sırtında taşıyabilirdi. Sadece gülmesini stresten uzaklaşmasını istedi. "Çok ihtiyacım vardı sanki sana anasını satayım!" dedi Yiğit ters ters. Hala eli kalbinde, hızlı hızlı atan kalbinin üzerindeydi. "Allahtan hastanenin önündeyiz kalk da bir doktora görün. İyi görünmüyorsun abim." dedi Cihan endişeyle.

Biraz önceki dalgalı hali gitmiş yerine korkulu gözlerle kardeşine bakan Cihan Koroğlu gelmişti. " Tamam iyiyim, sorun yok. Alıştım." abisini yatıştırmak istedi, fakat dönen başı işleri daha da yolundan çıkarmıştı.

Sırtını geriye, banka yasladı. Kafası geriye doğru düşerken, dövme kaplı eli göğsünün üzerinde kucağına düşmüştü. "Lan! Yiğit abim kendine gel!" Cihan telaşla baygınlık geçirmek üzere olan kardeşinin kafasını elleri arasına aldı. Stres olduğunda kilitlenip kalıyor aklı düzgün çalışmıyordu. "Bilader! Lan aloo! Lan yardım çağır baksana!" kendisine inatla bakmayan adama okkalı bir küfür savurup Yiğidi sol kolundan tuttu. Bir bacağını da tutunca hızla omzuna aldı.

O sırada Eray beyin Koruması olan asker, tanıdığı yüzlerle elindeki kahveyi fırlatıp banktan kalktı hızla. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. Asker koşa koşa Yiğidi sırtına almış Cihana yaklaştı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu fakat konuşan iki kardeşin birden bire nasıl bu hale geldiklerini bir türlü anlayamadı.

BalınNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ