0.9

41.5K 2.2K 219
                                    

Medya : Balın

Yazar

"Mu ne?" dedi Balın şaşkınca. Kafasına saç bonesi geçirilmiş, bütün sarı saçlarını içine tıkıştırmıştı hemşire. "Buna bone denir ufaklık, hijyen açısından takman gerek." dedi karşısındaki kız sanki anlıyormuş gibi. Kıza giydirdiği ama büyük gelen, genellikle hastanelerde kullanılan hijyen elbisesinin iplerini tutarak hafif kaldırdı. Sonrada düşmesin diye sıkı sıkı bağladı.

"Hijen ye demek?" (hijyen ne demek?) dedi bu kez Balın. Geldiğinden beridir hemşireye durmadan soru soruyor, Yiğit abisinin yanına gireceği için heyecandan yerinde duramıyordu. Onu öperek iyileştirme gibi planları vardı ama doktor yanına çok yaklaşmaması için ayrıca uyarmıştı Balını. Minik burnunu havaya dikmiş, doktora meydan okuyarak Eray beye şikayet etmişti.

"Temiz olmak demek canım" hemşire son kez Balına şöyle bir göz ucuyla bakıp gülümsedi. "Ama men temizim kii?" daha beş dakika önce sırf Yiğit abisi için yüzünü suya değdirmiş elini sabunla çitilemişti. Minik kaşları çatıldı. "Tabiki temizsin o anlamda demedim güzelim, hadi gel baban bizi bekliyor." elini Balına uzatarak tutmasını bekledi Balın. Duyduğu kelime kalbini tekletti.

Babası mı gelmişti? Babası yoktu ki onun.

Kalbi küt küt atarken, masmavi gözleri dolu dolu oldu. Hemşire elindeki kartı kapıdaki yanıp sönen kırmızı yere bastırıp çekti. Bu kez yeşil yanan ışıkla sürgülü kapı kendi kendine açıldı. İkili el ele içeriden çıkarken, koridorda heyecanla onları bekleyen Eray bey bir o yana bir bu yana gidiyordu.

"Bak baban buradaymış, hadi koş bakalım babana. Sonra da seni abinin yanına götüreyim." dedi hemşire gülümseyerek. Siyah saçlarını ensesinde topuz yaparak koridorun sonundaki hemşire odasına yürümeye başladı. Minik Balın dolu gözleriyle duyduğu kelimeden dolayı çöken omuzlarını dikleştirdi.

Babası Eray bey miydi?

"Baba!" dedi koşa koşa Eray beye. Duyduğu kelimeyle olduğu yere çakılan adam, bacaklarına sarılan Balınla kendinden geçecekti. "Güzelim?" dedi eğilip kızı kucaklarken. Koskoca Albay hastane köşelerinde ağlayacak hale gelmişti resmen. Ona baba demişti, hemde henüz evlatlık alacaklarını söylemeden.

"Ne oldu çiçeğime?” dedi kırılan sesiyle Eray bey. Öyle ağlayarak kendisine koşuşu, yüreğinin yanmasına sebep olmuştu. Tatlı yüzünü üç beş kere öpüp kokusunu içine çekti. Eray beyin boynundan ellerini yavaşça çeken Balın, üniformasının yakasına attı elini. Sıkı sıkı tutarken titreyen dudakları açıldı.

“Heçmire dedi ki.” ağlarken akan burnunu çekme ihtiyacı duydu. Derince çekerek boşta kalan eliyle gözündeki yaşları sildi ufak ufak. Konuştukça daha çok ağlayası geliyordu. “Sen menim babamsın, öyle dediy.” Eray bey duyduklarıyla ne yapacağını şaşırdı. Kızsa mı yoksa sevinse mi bilemedi. Hemşire onları baba kız sanmıştı, belki bencilceydi ama bu düşüncesi çok hoşuna gitmişti.

“İstersen baban olurum güzelim, istersen sana arkadaşta olurum, sana her şey olurum ama ağlama daha fazla.” Balın ıslak ıslak baktı Eray beye. “Babam değil misin yanni?” küçük olduğu için zorlamak istemedi Balını. Şimdi aklının yetebileceği kadar, büyüyüpte anlayabileceği bir yaşa gelince her şeyi tam olarak anlatacaktı.

“Benim küçük balım olur musun güzelim? Benim kızım olur musun, yanımızda kalır mısın?” Kabul etmek istedi Balın. Onları çok sevmişti ama ya annesi gelirse ve ona çok kızarsa diye düşünmeden edemedi.

“Ama annem kızal mana? O delecekti.” (ama annem kızar bana o gelecekti) dedi heyecanla. Ağlaması durmuş, kendisine sunulan bu teklife ne cevap vereceğini düşünüyordu.

BalınWhere stories live. Discover now