if walls could talk

493 69 144
                                    

kang taehyun insanlara anlam veremiyordu.

onu tanımadan, hakkında sadece dış görünüşü ve birkaç gereksiz detay bilerek kendisi hakkında fikri olan insanlar ona komik geliyordu. evet arada kalbi kırılıyordu çünkü taehyun dışarıya yansıttığının aksine hassas bir kalbe sahipti fakat bunları kendine dert edinecek kadar da saf değildi. çünkü biliyordu ki kendisi ne yaparsa yapsın, iyi ya da kötü, insanlar her zaman fikir belirtir ve konuşmaya devam ederdi. kendi işine bakarak hayatını düşe kalka devam ettiriyor olması onların umurunda değildi çünkü düşüncelerinin en başına dönecek olursak, onu tanımıyorlardı. belki de simsiyah bir motor sürdüğü ve sürekli güneş gözlüğü ile dolaştığı için onu sert biri sanıyor olabilirlerdi. ne dersek diyelim taehyun zaten umursamaz, gülümser geçer diyor olabilirlerdi fakat yine de insanların sert olan kişilere dahi bunu yapması oldukça acımasızcaydı. nereden tutarsa tutsun bu konu elinde kalıyordu çünkü düğümleri karışıkça atılmış bir ip gibiydi insanlar. hepsi iç içeydi ama aynı zamanda birbirlerinden bir o kadar uzaklardı. döngünün içinde gibiydi düşünceleri, bu yüzden gün içerisinde çok fazla kafa yormamaya çalışıyordu. kendisi için öncelikli birçok konu varken bunları düşünerek kendine yeni yükler yaratırsa yıkılan o harabenin altında kalabilirdi. kendini bir kere salarsa bir daha zor toparlanırdı. bunun bilincinde olabilecek kadar çok şey yaşamıştı genç yaşında.

lunapark girişinde beomgyu'yu bekliyordu. uzaktan gördüğü kadarıyla standı toparlıyordu. bugün hava yağmurluydu ve üzerinde beyazların yoğun olduğu siyah noktaları olan bir gömlek vardı. saçları her zamanki gibi parlak gözlerini örtüyor, eğilip kalktıkça yumuşak saçları sağa sola sallanıyordu. onu izlerken gülümsediğini yanakları ağrımaya başlayınca fark etti ve hemen yüz ifadesini düzeltti. bugün onu direkt evinin sokağına bırakmak yerine önce bir şeyler yemeyi teklif edecekti taehyun. daha önce birkaç kez kahve içmişlerdi ama birlikte hiç yemek yemediklerini yeni fark etmişti, iki yıldır aralarındaki bu tatlı konuşmalar devam etse bile birlikte çok fazla şey yapamıyorlardı çünkü ufak bir yerde yaşıyorlardı. etrafta insanlar onları birlikte görürse eğer taehyun'un korktuğu başına gelebilirdi ve herkes sırrı gibi sakladığı beomgyu'yu öğrenebilir, onun başına bela olabilirlerdi.

övünmek istemese de taehyun yarışlarda çok nadir kaybederdi ve bu yüzden piste artık gelmeyen çok fazla kişi vardı. ehliyetini bile almadan yarışlara başlamıştı ve yaklaşık beş yıldır katıldığı bu hareketli geceler yüzünden istemeye istemeye kendine düşman kesilen çok fazla insan vardı. onlardan herhangi biri beomgyu'yu duyarsa eğer, baş ağrıtmaktan başka bir şey yapmazlardı ve tek başına onu nasıl korurdu bilmiyordu taehyun. yeonjun ve soobin'in yardımını isteyebilirdi ama nereye kadar beomgyu'nun peşinde dolaşabilirlerdi ki? okulda beomgyu çok fazla insanla takılmıyordu bu nedenle peşinde dolaşmasını rica edebileceği bir arkadaşı da yoktu..

"hey, taehyun!" beomgyu'nun gülücük dolu sesini duyar duymaz düşüncelerinden koparak kendisine koşar adımlarla gelen çocuğa baktı. gülümsemesi büyürken beomgyu'nun heyecanlı el sallayışına kıkırdadı. yaslandığı duvardan kendini öne iterek beomgyu'nun ona ulaşmasını beklemeden adımlayarak o da yaklaştı çocuğa. birkaç saniyede ortada buluştuklarında beomgyu'nun neşesinin kaynağını çözmeye çalıştı taehyun.

"bugün ayrı bir güzel gülüyorsun, hoş geldin." dediği şeyi karşısında gülümseyen beomgyu'nun gözleri kocaman olunca ne dediğini yeni algılayan taehyun utancını çaktırmamak için şakalaşıyormuş havası verme amaçlı hafifçe kahkaha attı. dışarıya samimi çıkmayan gülüşle birlikte bu sefer kendisini de utandırdı.. "yani," eliyle ensesini kaşırken tek gözünü kıstı. beomgyu gülüyordu. "demek istediğim bugün ayrı bir heyecanlısın. iyisindir umarım?" konuştukça batırdığından dolayı dudaklarını birbirine kenetledi.

babylon, taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin