why won't you love me

204 26 39
                                    

bugün pazar günüydü.

kang taehyun'un doğum günü, yalnızlığını yüzüne tekrar tekrar vuran gündü.

dün gece ortaya çıkan bir sürü şeyden sonra beomgyu evden hızlıca çekip gitmiş, arkasından seslenip ona yetişmeye çalışan üçlüyü bir şekilde atlatmış ve kayıplara karışmıştı. taehyun üzerini giyinip hızlıca motoruyla onu takip etmeye çalışsa bile beomgyu evine gitmemiş, lunaparka uğramamış ve tiyatro salonunun hiçbir yerinde yoktu.

taehyun soobin ve yeonjun'un onu tekrar evine götürme çabalarını elinin tersiyle itmiş, on saattir lunaparkın karşısındaki kaldırımda oturuyordu şimdi. pazar gününe girmişlerdi ve beomgyu hala ortalıkta yoktu.

bugün doğum günü olduğunu unutmuş muydu? o, babası ve minseo dışında kimse bilmiyordu taehyun'un doğum gününü. en yakın arkadaşlarına bile söylememiş, doğum gününden bir gün sonra vefat eden annesinin anısına saygı duymuştu yıllarca taehyun. kutlama yapmak gelmiyordu doğduğu için fakat beomgyu kutlasaydı eğer.. belki sevebilirdi yeniden kendini taehyun.

aramaları ve mesajları cevapsız kalmıştı taehyun'un. bu akşam yarışı vardı ve soobin'den gelen geç kalma mesajı yüzünden lunaparkın önünden birazdan ayrılmak zorundaydı.

beomgyu neden kaçmıştı?

kazanın onun hatası olduğunu söylemiş ve koşarak kaçmıştı. taehyun anlayamıyordu. altı yaşındaki bir çocuğun nasıl hatası olabilirdi ki böyle büyük bir kaza?

detayları öğrenmek için kıvranıyordu ve beomgyu'yu göremediği her saniye daha da artıyordu merakı.

beomgyu'nun evden çıkmadan önce ona attığı son bakış geldi aklına taehyun'un. koluna dolmuş gözlerini silerken paramparça olmuş beomgyu'yu çıkarmak istedi hafızasından. tüm dünyanın yükünü omuzlarına almış çocuk yüzünden dünden beri bir gram uyuyamamış, kafasını bir türlü toparlayamamıştı.

"beklediğin kişi gelmeyecek kang taehyun."

taehyun duyduğu sesle yerinden kalktı. jeongin karşı kaldırımda işten yeni çıktığını belli eder gibi motoruna yaslandı. aynı kendisi gibi yüzü dağılmış, birkaç yerinden sargı gözüküyordu. soobin ve yeonjun ona bu gece yarış yapmamasını söyleseler bile taehyun reddetmiş, kafasını dağıtmak için buna ihtiyacı olduğuna inandırmıştı arkadaşlarını fakat şimdi tamamen dağılmıştı.

"beomgyu hakkında konuşmamanı tembihlemiştim sana jeongin. benim sabrımı taşırma." sert sesi soğuk havadan daha etkiliydi. jeongin onun ürkütücü olduğunu reddedemezdi fakat birilerinden korkmayı uzun süre önce bırakmıştı.

"mmm," jeongin dudaklarını birbirine bastırdı. telefonunu taehyun'a doğru tutarken karşısındaki çocuğun daha da delirmesine sebep olacak şeyi gösterdi ona. "peki neden beni arayıp duruyor dünden beri? belki de uzak durması gereken kişi sensindir demiştim sana."

taehyun dayanamayıp deri ceketinin iki yanından jeongini yakaladı. "siktirme burada şimdi kendini bana jeongin! ne derdin var beomgyu ile, neden etrafında kurt gibi dolaşıp duruyorsun, anlat, şimdi!"

jeongin çokta zorlanmadan ceketindeki ellerden kurtulup büyük bir gülüş bıraktı aralarına.

"herhangi bir derdim yok aslında, sadece kaderimizin bir olduğunu düşünüyorum o tatlı periyle."

"sus!"

"az önce anlat diyordun ya, dengesiz misin oğlum sen?"

taehyun motoruna adımlayıp telefonunu cebinden çıkardı. beomgyu'yu tekrar aramaya çalıştı fakat meşguldü.

babylon, taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin