(13) Öpmek Geldi İçimden.

334K 21.4K 43.6K
                                    

"Hiç zamanım kalmamışken ısrarla yarınlara ertelediğim bir şeyler vardı. Biliyorum bir gün her şey için çok geç olduğunda ertelediklerimin burukluğu var olacaktı üzerimde."

Günler hızlı geçiyordu ve geçen her günle babamı oyalamak gittikçe daha da zor oluyordu. Sürekli nerede olduğumla ilgili yalanlar söylemek zorunda kalıyordum. Karun vurulalı neredeyse bir ay olmuştu hatta yarası iyileşmeye bile başlamıştı. Aradan geçen bu günlerde söz verdiği gibi on üç gün dolana kadar sabahları bana boya kalemi, akşamları ise şeffaf poşette bir avuç toprak getirmeyi ihmal etmemişti. Belki de benimle en samimi olduğu anlar bunları getirirken ki anlardı. Ne yazık ki on üç günlük süre çoktan dolduğu için artık sabah erken saatlerde kalkınca onu avluda beni beklerken görmüyordum. Veya akşamları saat tam onda istediğim toprağı vermek için avluda olmuyordu artık. Boyalar ve kalemler sayesinde en azından bahçede onunla biraz yürüyebiliyordum.

Artık bunlar da yoktu çünkü on üç günlük süre dolduğu için onun da evdeki günleri dolmuştu. Kendini biraz toparlayınca hemen işlerinin başına geri dönmüştü. Onu sadece sabah kahvaltıda ve akşam yemeğinde görüyorduk.

Yemek saatleri dışında ya büyük salona geçip kahvesini içene kadar kitap okuyordu, ya da gece geç saatlere kadar çalışma odasında oluyordu. Rengin bu duruma iyi dayanıyordu çünkü Rengin yerine ben Karun'un sevgilisi olsaydım, beni çok ihmal ediyor diye ona sorun çıkartırdım.

Bu kadar işkolik olması can sıkıcıydı.

Aradan geçen bu bir ayda en azından malikaneyi keşfetme fırsatım olmuştu. İçi dışından daha eğlenceli olduğu için sıkıldıkça malikanedeki bir kapıyı aralıyordum. Malikanede spor salonu olduğu için günlük egzersizlerimin büyük bir bölümünü burada yapıyordum. Sadece sabahları ve akşamları koşmak için bahçeyi veya malikânenin dışını kullanıyordum. Salondaki koşu bandında koşmak istemiyorum çünkü koşarken açık havada olmayı seviyorum. Rüzgârı yüzümde hissetmeliyim.

Spor salonunun dışında sinema salonu da vardı ama spor salonu kadar büyük değildi. Üstelik hamam, içki mahzeni ve bahçedeki havuzun biraz küçüğü kapalı bir havuz da vardı. Levent için özel hazırlanmış bir oyun salonu bile vardı. İsteyeceğim her şey fazlasıyla vardı ama buna rağmen sıkılıyordum. Kafese girmiş bir kuş gibi hissediyorum kendimi.

Beni altın kafese koysalar ne fayda, illa da Adana, illa da Adana.

Güzel şehrimi özlemiştim.

Sabah koşusundan sonra duş alıp kahvaltı saatine kadar odamda yine hazırlanmıştım. Her sabah saat tam yedide masadaki yerimi alıyordum. Genelde ev halkı hep benden sonra masaya oturuyordu. Karun yedi buçuk gibi gelir ve on dakikalık hızlı bir kahvaltıdan sonra evden çıkardı. Saat sekizde de şirkette oluyordu. Kahvaltısının uzunluğu bir bardak açık çay bitene kadardı.

Çay zevkimiz bile çok farklıydı çünkü o, açık ve şekerli içerdi. Bense demli ve şekersiz.

Tıpkı onun aksine kahveyi de sade sevdiğim gibi. Her konuda birbirimize çok terstik.

Burada hiç yemek disiplini yoktu çünkü masa hazır olmasına rağmen kimse aynı anda masada olmuyordu. Mesela kahvaltıda ben eksiksiz bir şekilde hep saat yedide masadaki yerimi alırdım. Karun bazen yedide, bazen yedi buçuk, bazense hiç kahvaltı yapmadan doğrudan işe giderdi.

Rengin saat dokuz gibi uyanırdı. Bu yüzden onun için tekrar yeni bir kahvaltı masası hazırlanırdı.

Çağıl öğleden önce hayatta uyanmazdı. Başımı iki yana sallayarak güldüm. Onun kahvaltı yaptığından bile şüpheliyim.

SAKA VE SANRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin