🌠18🌠

743 66 108
                                    

1 Ay sonra;

"Hey, bu kadar resmi konuşmayın benimle. Hoşuma gitmiyor." Dedi Bangchan karşısında eğilmiş bir vaziyette duran kardeşlerine.

"Ne yapalım? Kral olmak böyle bir şey. Herkesten saygı görürsün." Dedi Felix.

"Ben prensken çok duyuyordunuz sanki..."

Hepsi gülünce Bangchan'ın kaşları çatıldı.

"Seungmin ve Changbin nerede bu arada?"

"Changbin buluşmaya gitti. Anlarsınız ya." Minho göz kırptı.

"O kız ile çıkıyorlar mı? Dalga geçiyor olmalısın ağabey!" Dedi Jeongin şaşkınlıkla.

"Neydi adı... Shin Chae-Kyung?" Felix düşünceyle çenesini kaşıdı.

"Evet evet o." Diye onayladı Hyunjin.

"Yalnız duydunuz mu? O kız Changbin'in çocukluk aşkıymış." Dedi Jisung

"Cidden mi? Vay, Changbin..." dedi Bangchan da gülerek.

"Peki ya size ne demeli Felix? Sen ve Ae-Cha ne iş?" Jisung imalı bakışlarını Felix'e gönderdi.

Felix gergince kardeşlerinin tepkilerine baktı. Hepsi merakla ona bakıyorlardı.

"Ne diyorsun ya? Neden bahsettiğini anlamıyorum."

"Saf ayaklarına yatma. Sizi gördüm. Bahçede birbirinize sarılıyordunuz. Hatta tam sen onu öpecekken o geri çekildi ve kaçtı. Sende onu kovalamaya başladın."

Herkes kusmuş gibi yaparak öğürmeye başladı.

"Bu iğrenç."

"Yeni kabuslara merhaba."

"İlişkinizden nefret ettim Ağabey."

"Bayılacağım sanırım."

Her bir ağızdan ses çıkınca Felix dikkati kendi üzerinden çekmek amacıyla topu Bangchan'a attı.

"Ağabey, sen artık bir kralsın. Oturup bizimle dedikodu yapmak yerine devlet işleriyle ilgilenmelisin." Dedi Felix ciddiyetle.

"Kardeşler arasında yapılan sohbetin bir benzeri başka nerede var? Biz kardeşiz çocuklar. Küçükken kendime asla büyüyünce babam gibi bir kral olmayacağıma söz vermiştim. Kabul, o devlet işlerini kusursuz bir biçimde yönetirdi ama tüm kardeşleri ile bağını koparmıştı. Bu onu mutsuz ediyor, yalnızlığa sürüklüyordu. Yani demek istediğim, kral olmamın bir önemi yok sizi baş belaları. Ben sizin ağabeyinizim. Anladınız mı beni?"

"Ağabey!" Jeongin kollarını iki yana açıp Bangchan'a doğru koştu. Bangchan ise aynı bir baba edasıyla onu kucakladı.

"Sen ne zaman bu kadar büyüdün? Artık sarılamıyorum bile." Dedi Bangchan. (Anlayanların gözü yaşlı)

"Hey! Hey! Kardeşlerim, size çok güzel bir haberim var!" Seungmin içeri daldığında herkesin yüzü ona dönmüştü.

"Ne oldu Seungmin?" Dedi Hyunjin.

"O saray hizmetçisi... Her şeyi itiraf etti! Sonunda bitti. Kraliçeyi öldürdüğünü itiraf etti!"

Herkes ayağa kalkıp sevinçle birbirlerine sarılmaya başladı.

"Ciddi misin?"

"Da-Som kurtuldu yani, öyle mi?"

"Çok şükür, Tanrım!"

"O zaman, bu akşam hep beraber bir kutlama yapmalıyız, öyle değil mi?"

Herkes hep bir ağızdan konuşuyordu. Sevinçten ne yapacaklarını şaşırmışlardı resmen. Kalplerine doğan huzur ve rahatlama hissi onları havalara uçuracak kadar yoğundu.

Bir aydan uzun süredir verdikleri mücadeleler sonuç vermişti. Onlar kazanmıştı.

"Ee ne duruyorsunuz? Hadi Da-Som'u görmeye gidelim."

"Doğru söylüyorsun!"

"Ama bekleyin. Önce ona sürpriz bir kutlama için güzel bir sofra hazırlatmamız gerekmez mi?" Dedi Minho.

"Haklısın. Hadi yapalım şu işi."

Hepsi kasabaya gidip bizzat kendileri seçmişlerdi tüm yiyecekleri. Meyveleri, tteokları, içkileri, tatlıları...

Hyunjin çok fazla miktarda Da-Som'un en sevdiği meyveden almıştı. Aklına o gün geldi ve gülümsedi. Gerçekten de beraber geçirdikleri vakitlerden en keyif aldığı oydu. O zamanlardan itibaren ondan hoşlanmaya başladığını fark edeli çok olmamıştı.

Saray hizmetçileri çok zengin ve güzel bir sofra hazırladılar. Da-Som'un yemek yemeye ne kadar düşkün olduklarını hepsi çok iyi biliyordu.

Zindana doğru yol aldılar. Heyecandan elleri ve ayakları titriyordu resmen. Uzun zamandır Da-Som'u görmeye gidemiyorlardı. Yaklaşık bir haftadır kimse onunla görüşememişti. Ancak tuhaftır ki etrafta kimsecikler yoktu. Ne bir muhafız, ne de bir hadım.

Muhtemelen sarayın içerisindelerdir diye düşündü Hyunjin.

"Neden etrafta kimseler yok ağabey?" Dedi Jeongin.

"Ufak bir karışıklık çıktığı için çoğu kasabaya gönderildi. Son zamanlarda bu olaylar arttı." Dedi Changbin de.

"Doğru. Ama çoğu bastırıldı zaten." Dedi Minho.

Herkes başıyla onayladı. Zindana vardılar ancak gerçek olduğuna inanamayacakları, inanmak istemeyecekleri bir şey ile karşılaştılar. Yutkundular. Gerçek değildi, değil mi?

Zindana vardıklarında hepsi genç kızın ölü bedeni ile karşılaştı.

Vücudu işkencelere dayanamayıp can vermişti.

Bu muydu zafer? Sonu mutlu olmayan bir zaferdir bu. Her şey bu sefer gerçekten bitmişti. Onlar kazanmamıştı. Kaybetmişti.

Hyunjin'in gözünden aşağı bir damla yaş süzüldü kızarmış yanaklarından. Sevdiği kadının cansız bedenine baktı. Kalbi acıyla doldu o an. Kavuşamamışlardı.

"Tanrım lütfen bir sonraki hayatımızda bir araya getir bizi." Dedi son olarak genç adam.

Bir sonraki bölüm finall
Oy ve yorumlarınız için teşekkürlerr ❣

𝑂ℎ 𝑀𝑦 𝑃𝑟𝑖𝑛𝑐𝑒!/ʜᴡᴀɴɢ ʜʏᴜɴᴊɪɴWhere stories live. Discover now