1| hatırla

1.7K 101 95
                                    

-
Hayatım daha ne kadar kötüye gidebilir ki? Dediğim an başıma gelen şeyler beni öyle şeylere şahit etti ki, sadece sustum. Sustum, çünkü ağzımı açtığım an başıma daha beteri geldi. Gözlerim beni terk ederken, ben de lisanımı terk ettim buna karşılık. Oysaki her şey yoluna girecek gibiydi... bazen hayat, tam çiçek açacağın zaman dolu vurmuş gibi oluyor.

Karanlıktan korkarım. Çok korkarım...

Doktor hâlâ konuşmaya devam ediyordu fakat ben, düşüncelerimin sesinden onu duyamıyordum. Konuşması bitsin ve odadan defolup gitsin diye bekliyordum. Gitsin ki, ben deli gibi ağlayarak kendime eziyet edeyim.

"Bay Jeon? Dinliyorsunuz beni, değil mi?"

Cevap vermedim. Derin bir nefes aldı sıkıntıyla. Burada sıkılması gereken ben olmalıyım diye düşünmüştüm aslında... ne garip.

"Dinlemediniz. Peki. Son kez özet geçeyim size o halde..."

Daha ne renk olduğunu bile bilemediğim çarşafı sıktım sinirle. Her şey öyle batıyordu ki şu an, yerini bilsem cama koşarak kendimi atacaktım.

"Geçirdiğiniz kaza, sizde çok ciddi hasar bıraktı. Gözleriniz bir daha göremeyebilir. Çok küçük bir ihtimal ise, gözünüzün içindeki dokular tedavi edilerek görme yolları bağlantıları yeniden canlandırılıp gözünüzün tekrar görmesi sağlanabilir. Fakat dediğim gibi, bu çok düşük bir ihtimal..."

Sanırım dalga geçiyordu. Gerçekten... dayanamıyorum bu duruma. Dişlerimi sıkmaktan başıma ağrı girmişti. Çenemi gevşetip, sakince konuşmaya çalıştım.

"Annem. O nerede?"

Yüz ifadesini göremiyordum... konuşmadı da bir süre. Bir şeyler geveledi ağızında. Öfkemi yenemedim. Şu an, öfkemi yenmekte istemiyordum açıkcası.

"Bir soru sordum!"

"Anneniz gelmedi.."

Ne demek gelmedi? Baş ağrım tazelenmeye başlarken devam etti konuşmaya.

"Kendinizi iyi hissettiğinizde telefonda konuşmak istediğini dile getirdi."

Kahkaha attım.

"Bayan Jeon'a bak sen... tabii, çok meşguldür kendileri. Benim hatam..."

Bir süre sessizlik oldu. Fakat, sinir dolu tebessümüm yüzümde asılı kaldı. Elimi kaldırdım ve avucumu açtım.

"Ha Eun! Bay Jeon'un telefonunu getir!."

Kapının aralık olduğunu yeni farketmiştim. Bir kaç saniye geçti. Elim hâlâ havadayken avuç içlerimde soğuk telefonumu hissettim. Bekledim... içimden, umarım telefonu, annemi arayarak vermiştir elime diye dua ediyordum.  Uzun sessizlikten anladığım üzere, hayır... resmen dalga geçer gibi, elime tutuşturmuştu telefonu. Nasıl arayabilirdim ki kendi başıma!

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?"

Telefonu öfkeyle, nereye geldiğini bilmeden, umursamadan savurdum. Ağlamama çok az kalmıştı... gerçekten... patlayacak bir bomba gibi hissediyordum. Derin nefeslerim arasında bağırmaya başladım.

"Bu muameleyi nasıl yaparsınız?! Dalga geçmek hoşunuza mı gidiyor?! Ha?! Söyleyin! Söyleyin ki ikinizinde gözünü oyayım! Söyleyin!!"

"Sakinleştiriciyi vur Ha Eun!"

Kollarıma bir kaç el yapıştığında aklımı kaybediyorum sandım. Çığlıklar atarak yerimde debeleniyordum.

"Bırakın beni!!"

Kimler tutuyordu beni? Karanlıktan korkuyorum. Karanlığın içinde, beni zorla tutan insanlardan korkuyorum. Ben karanlıkta, her şeyden korkuyorum...

Starry eyes | tk Where stories live. Discover now