10| Angustia

563 58 14
                                    

Angustia: İspanyolcada ıstırap anlamına gelir.

-
Şiddetle yağan yağmurun sesi... içimdeki sesleri bastırdı tekrar. Yağan yağmur, göz yaşlarım yerine aktı... içimdeki fırtına, dışarıdaydı artık. Huzurlu hissediyordum. Fakat dudaklarımda bulunan sızı bir iğne gibi batmaya başlamıştı. Böyle olmamalıydı...

Nereye gittiğimi bilmiyordum. Ağlamıyordum. Sadece boş zihnimle yürüyordum...

O, beni bulana kadar baygın kalmıştım. Bu, şu an sabah olduğu anlamına geliyordu... sokaktaki sesleri daha yeni yeni duyabiliyordum. Kendimi yorgun hissediyordum...

Kalabalığın sesini duydum... herkes yağmur yüzünden hızla adımlıyordu. Sırılsıklamdım...

Kalabalığa yaklaştığımda ellerim havaya kalktı. Kendimi korumaya çalıştım.

"Yardım edebilir misiniz?"

Kısık sesimi kimse duymuyordu...

Sarsıldım. Koluma çarpan kişi hızla ilerlemeye devam etti. Dengemi zor korudum.

"Yolun ortasında dikilmesene. Kör müsün insanların acelesi var? Önüne bak."

"Üzgünüm..."

Dedim hafif eğilerek. Birisi daha koluma çarptığında düşmemek için zor durdum yine... tökezledim.
Bir süre önce bağırıp çağıran halimden eser yoktu... tek kelime edemiyordum. Zorlanıyordum...

Bir yanım koşarak geri dönmek istiyor kurtarıcıma...

Diğer yanım... koşarak uzaklaş diyor.

Bu iki yanım arasında savaş vermek öyle zor ki. Sadece yok ol diyor sanki... geri dönmeyeceğim. Bunu yapmayacağım. Asla...

Ne şimdi... ne daha sonra...

Her ne olursa olsun, ne için yapmış olursa olsun bu beni bilmediğim bir yerde bir ay boyunca kapalı tuttuğu sonucunu değiştirmeyecek. Beni kandırdığını değiştiremez...

Adımladım korkakça tekrar... kolumdan tuttu birisi. Geri çekildim.

"Bırak."

İlerlemeye devam ettim korkuyla.

"Bekle!"

Tekrar tuttu kolumu. Bir kızdı... tepemdeki yağmur damlalarına siper oldu şemsiyesi.

"Jeon Jungkook?"

Beni tanımıştı....

"Bir aydır kimse sizden haber alamıyordu. Anneniz açıklama yapmayınca bir anlam veremedik..."

"Siz kimsiniz?"

"Önemli birisi değilim... merak etmeyin. Sadece duyduklarım hakkında konuştum. Fakat... iyi değil gibisiniz..."

Durdum bir süre.

"Neredeyiz?"

Sorduğum soru ona saçma gelmiş olacak ki dediğim şeyi tekrar etti.

"Neredeyiz mi?"

Şaşkınlığını bastırmaya çalıştı. Stresle nefes verdim.

"Sadece... beni bir hastaneye götürebilir misin? İyi hissetmiyorum."

Son gücümü de kaybetmeye başlıyordum. Saatler süren baş ağrım ve vücudumun yorgunluğu gittikçe daha da artıyordu.

"Tabii..."

Dedi tedirgince. Sokakta gördüğüm herhangi birisinden bunu istemem ne kadar saçma olsa da başka çarem yoktu ve bu sürekli bir tokat gibi yüzüme çarpıyordu. Sormadan kızın koluna girdim. Fazla garip geliyordu belki... ama tek istediğim bir yere uzanmaktı şu an... saatlerce uyumak. bir kaç dakika sonra hastanedeydik. Kolumu çektiğimde hafif eğilerek teşekkür ettim. İçeriye ilerlerken dizlerimin titrediğini yeni farkettim. Derin nefesler alıyordum. Bir süre sonra kendimi yerde buldum...

Starry eyes | tk Where stories live. Discover now