7| salvatore

617 66 62
                                    

-22 gün sonra

"Genç, sevdiği küçüğü kolları arasına aldı. O an, küçük olanın yüreğine bir avuç tohum düşmüştü.
Gardenya tohumu...

Küçük, çiçeklerini yetiştirmeye koyuldu. Özenerek baktı her gün çiçeklerine. Sabırla büyümelerini bekledi...

Bir gün, öyle üzgündü ki küçük olan... unutuverdi çiçeklerini. Genç olan, onu artık görmeye gelmiyordu. Ağladı, ağladı, ağladı...

O gün bilmeden, gencin yüreğine serptiği tohumları suladığından habersizdi. Bu gardenyalar, özleme dönüştü, hasret, sevgi, öfke, üzüntü... her biri olarak çıktı. Birisi hep ufacık kaldı. Ne büyüdü, ne soldu...

Genç, bir gün buldu küçük olanı. Küçük olan, onu kolları arasına almasını istemedi. Büyüttüğü çiçekler nankör büyümüştü...

Gencin ise, o an yüreğine ekildi ufak tohumlar. Küçüğün yüreğinde ufacık kalan tohum, atladı gencin yüreğine. Küçüğün hasretine şifa olmak için... öyle büyüdü ki, küçüğün yüreğinde bulunan çiçekler kıskançlıklarından küçüğe küstüler.

"Neden bizi de böyle büyütmedin? Neden sevgin, o eski küçük çiçekten daha az?"

Küçüğün sevgisi, onu büyütmeye yetmemişti. Ama gencin sevgisi, onu büyütmüş, karşısındaki küçüğe de şifa olmuştu."

Durdum. Taehyung'un söylediklerimi, bilgisayara geçirmesini bekledim. Bir kaç saniye sonra konuştu.

"Bitti mi?"

"Evet... yarın devam edelim. Kafam doldu.."

"Tamam o halde."

Kucağındaki bilgisayarı kapatıp kenara koydu. Son günler yazdığım kitabı devam ettirmekle uğraşıyorduk. Sesli klavye kullanabileceğimi söylemişti, ama istemiyordum. Fikirlerini bilmek istiyordum.

"Evet... yorumunu alayım bakıcı."

Düşündüğünü belli eden bir ses çıkarttı.

"Güzeldi... çok güzeldi... ama önceki yazdığımız kısımda genç dediğin kişi pek sevgi dolu değil gibiydi. Anlayamadığım kısım, nasıl bir anda küçük olanın sevgisini geçebildi ki?"

Güldüm.

"Spoiler sayılır bence... söyleyemem o yüzden."

"Jungkook!"

Kahkaha attım. Beni çekiştirmeye başladığında kaçmaya çalıştım ama başaramadım. Elleri karnımı bulduğunda kahkahalarımı daha fazla bastıramamıştım. Kıvranıyordum.

Gıdıklamayı bırakmadığında, bu sefer benim ellerim onun karnını buldu. Kendini refleksle geriye artığında onun gülüşleri odayı doldurmuştu.

"Jungkook dur! Öleceğim!"

Dediği şeye güldüm. Bu kadar gıdıklanacağını düşünmemiştim. Geri çekildim.

"Acıktım bakıcı!"

Acıkmamıştım... ama son günlerde onu sinir etmek daha bir keyifli hâle gelmişti. Sahte bir sinirlilikle konuşuyordu ve bu beni çok güldürüyordu.

Banyoda olandan sonra, o gün tek kelime etmemiştik. Çıktığımda saçlarımı kuruladı sessizce. Benim kıyafetlerimden giyinmişti. Hiç bir şey demeden de gitmişti. Bir kaç gün bu sessizliğimiz devam etmişti ama sonra, düzelmiştik. O günü hiç konuşmadık. Sanırım, o günden sonra daha iyi olmuştuk... o bana kızmıyordu, ben de ona kızmıyordum. Sadece şu anın tadını çıkarıyorduk. Derslere başlamıştım. Yazdığımız kitabı bastırmak istiyordum... bu yüzden öğrenmem gereken şeyleri bir an önce bitirmek istiyordum. Piyano çalmıştık... tabii yardımı sayesinde bir şeyler çıkmıştı ortaya. Onu daha iyi tanımaya başlamıştım. Sevdiği rengin şaşırtıcı şekilde mor olduğunu, babasıyla annesinin ayrı olup, annesinin hasta olduğunu, benim gibi tek kardeş olduğunu, en sevdiği filmin titanik, en nefret ettiği şeyin ise sıcak havalar olduğunu söylemişti. Bir de çikolataya alerjisi varmış...
Günler güzel geçiyordu... mutluydum onunla...

Starry eyes | tk Where stories live. Discover now