15| beni öldüren sensin

435 36 22
                                    

-

"Beni hatırladın mı bay jeon?"

Korkum artarken daha çok çırpındım. Kim olduğunu anlamıştım.. göz yaşlarım hızlandı.

"Bırak-"

Nefes alamıyordum. Sırtım acıyordu.. geç varmak istediğim evime koşarak gitmek istiyordum şimdi. Bağırıp ağlamak, güvende hissetmek istiyordum.

"Seni küçük- burnuma ne yaptın biliyor musun?"

İtmeye çalıştım. Ama boğazımda ki elleri beni güçsüz düşürüyordu artık. Dudaklarım kurumaya başlamıştı...

"O iğrenç bastonunla burnumu kırdın! Her yerim kan içindeydi! Unuturum mu sandın hm? Benden kaçışın yok-"

Boğazımdaki ellerini tutmayı bırakıp yüzüne yöneldim. İtekledim son gücümle. Dizlerimin yerden kesildiğini hissediyordum sanki...

"Bana borcun var!"

Ellerini gevşetti... dudaklarım uyuşmuştu. Bir süre nefes almaya çalıştım.

"Annen ayrıldı benden. Senin yüzünden küçük jeon. O kırık burun yüzünden, benimle görünemezmiş."

Zor durumda olmasam gülerdim buna...
Kesik nefeslerim arasından konuştum.

"Kim bilir- kiminle ya- yatıyordur şimdi-"

Boğazımda ki elleri daha da sıkılaştı.

"Kes!"

Ve dahası mümkünmüş gibi biraz daha... fakat bir anda, nefeslerim artık bitti sanarken, eller çekildi. Beni ayakta tutan tek şey ellerimiymiş gibi yere çöktüm hemen. Öksürdüm... öksürüklerim arasında ise nefes almaya çalıştım beceriksizce. Öyle yüksek sesle öksürüyordum ki, ne olup gittiğini anlamamıştım. Duymamıştım... kaç dakika yerde kendime gelmeye çalıştım bilmiyorum. Bileğime bir el asıldığında ayaklanmak zorunda kaldım. Adımlarım tekliyordu fakat beni çekiştiren kişi kim bilmiyordum, devam etmeye çalıştım zorla. Bir ara sokaktan çıkıp başka bir ara sokağa girmiştik... soluklarım daha yeni yerine gelirken, yüzüme vuran kokuyla kaskatı kesildim.

Evim gibi kokuyordu...

Kurumuş dudaklarımı ıslattım telaşla. Bileğimi hâlâ bırakmayan ince parmaklar, sımsıcak kokusu ve telaşlı nefesleri... kurtarıcımdı... hiç unutur muydum?

Hızla çektim kendime. Kollarım arasına aldım hemen... tuhaf nefeslerim arasında konuştum sessizce

"Derdimin çiçeği..."

Ne dediğimi duymuyordum aslında... sardığım kollarım arasında bir anda küçülmüştü bakıcım, kurtarıcım..
Bir elim belindeyken, diğer elim saçlarına ilişmişti.
Neden bu kadar değişmişti?

Uzamış saçları... incelmiş beli...

Kokusunu bilmesem tanımazdım ki...

Geri çekildim aceleyle. Neden konuşmuyordu? Neden sarılmıyordu? En önemlisi; nasıl böyle olmuştu o?

"Bakıcı?"

Dedim konuşmasını bekleyerek.
Duydum solgun ama aynı dirilikte kalmış sesini.

"Küçük bey.."

Evet o'ydu... Taehyung'du...

Bir tonla soru sormak istiyordum. Neredeydi? Ne yapıyordu? Neden aramadı beni? Nasıl buldu beni burada? Bu hale nasıl geldi ve neden susuyor?

Sessizlik devam etti. Göremediğim için kırıldı kalbim yine gözlerime. Sabırla bekledim... bir şey desin istedim. O sustukça ise, aklım yavaşça başıma geliyordu. O, Taehyung'du... beni dört duvara kapatan adam. Aynı zaman da az önceki pisliğin elinden çekip alan kişiydi... bizim ilişkimiz böyle olmaya mahkumdu ya zaten. Bir yanı çiçek bahçesi, bir yanı çalı çırpı. Cennet ve cehennem. İyi ve kötü. Gece ve gündüz. Bir yanı dipsiz kuyu... bir yanı ise, gökteki yağmur dolu bulutlara ilişen bir merdiven..

Starry eyes | tk Where stories live. Discover now