9

5.7K 490 84
                                    

Aziza'ya bir balık alıp eve getirdiğim zamanı hatırlıyorum. Bir poşetin içinde turuncu bir balık, sıradan ve balık denince ilk akla gelenlerden. Ayaklarını sürüyerek salondan çıkıp yanıma geliyor, gülerek onun göz hizasına gelmek için yere çöküyorum ve şeffaf poşeti gösteriyorum. Balıklardan nefret ederim. Belli ki o da sevmiyor. Dudak büküp geldiği gibi salona dönüyor. Omuz silkip mutfağa geçiyorum, bu çirkin şeyi koyabileceğim bir bardak var. Akvaryum alana kadar idare eder. Suyuyla birlikte bardağın içine dikkatle koyuyorum ve salona geçiyorum. Aziza, yine resim yapıyor. Ne çizdiğine bakmak istemiyorum. Çizdikleri beni hep ürkütüyor. O sağlıklı bir çocuk değil.

''Baba yok mu?'' diyorum bardağı masanın üstüne bırakırken. Zavallı balığın dönüp durduğu yer çok kısıtlı.

''Baba yok.'' diyor sadece. İşte olmalı. Yemek yapmam gerekiyor ama ondan önce biraz kitap okuyabilirim.

Rafta annemin çok sevdiği bir kitap hâlâ okunmayı bekliyor. Bu devirde kağıtlardan kitapları okuyan yalnız benim ve birkaç buruşmuş teyze.

Kitabın eskimiş kapağında Kral Kelebeği yazıyor. Kelebeklerden de nefret ederim. Göz ucuyla balığa bakıyorum. Aptal gibi dönüyor. Kapağı açıp ilk sayfadan başlıyorum, tuhaf bir hikaye. Çok geçmeden gözlerim kapanıyor.

''Abla...''

Yattığım yerde kıvranarak mırıldanıyorum. ''Git başımdan Aziza.''

''Abla.''

''Baba mı geldi?''

Gözlerimi açıp yüzüne bakıyorum kocaman esnerken. ''Ne var?''

Elleri arkasından yavaşça çıkıyor. Elinde turuncu balık. Bu onun ilk cinayeti değil.

''Sen...'' dedi dokuz numara kolye ucumu hâlâ elinde tutarken. ''Sen osun!''

Kimim ben?

Annemin Aziza'ya doğum yaptığı zamanı hatırlıyorum. Doğumdan önce kocaman karnıyla gülümseyerek bana bakıyor. On yaşında olmama rağmen bana çocuk gibi davranıyor. Elimi tutup çıplak karnına koyuyor.

''Kardeş.'' diye mırıldanıyor. Çocuk aklımın annemi şişman olmasına rağmen güzel olduğu için biraz kıskandığını hatırlıyorum. Benim gibi kara kuru bir kızı var ama o güzel. Belki kardeş, benden daha güzel olur. Kardeş. Ne demekse!

''Uykum var.'' diye mırıldanıyorum.

''Babanın yanında bekle, hemen çıkacağım kardeşinle.'' diyerek saçlarımı öpüyor. Annem hep saçlarımı öper.

Baba beni alarak iğrenç hastaneden çıkarıyor. Annemi bir daha hiç görmüyorum. Kardeş geliyor, anne gidiyor.

Uykum var diye annemin yanından erken ayrılışım, çok canımı yakıyor. O günden beri hep uykum var.

Dokuz numara az önce yerine koyduğu kolyeyi hızlıca çıkardı ve benimkine tekrar baktı. Dokuz numara n'apıyor?

''Sen o musun?''

Yıldız çiçeğinin arkasını çevirip işlenmiş harfe baktı. Derin ve titrek bir nefes aldı. ''Bu nasıl olur? Benim cezam sen misin?'' Yüzüme uzun uzun bakıyor. ''Sen misin?..''

Nefes alamıyorum. Hâlâ alamıyorum. Bu kriz öyle kolay geçmiyor.

''Su...'' diye fısıldadığımda gözlerimin tam içine baktı.

''Ne, ne dedin?''

''Su.''

''Tamam. Hemen geliyorum!'' diyerek yerinden kalktı ve deminden beri açık olan vagon kapısından fırladı.

''Hemen geliyorum!'' Aziza'yı bodrum katta bir dolaba kapatmadan önce saçlarını öpüyorum. ''Bekle beni, elma diyene kadar da çıkma. Anlaştık mı?''

Dikkati dağılıyor. Kolyesiyle oynuyor.

''Aziza!'' diye bağırıyorum. ''Anlaştık mı dedim?''

İrkiliyor ama kafa sallıyor. Dolabın kapısını kapatıp koşmaya başlıyorum. Tüm gücümle.

Koşarak yanıma geldi ve elindeki şişe suyu açıp ağzıma götürdü. ''İç bakalım.''

Bir yudumla ağzımı ıslatıp teşekkür etmeye çalıştım ama yapamadım. Gözlerimi kapatıp başımı geriye yasladım. Gözlerim açıkken anılar silinmiyordu.

''İyi misin?'' dedi sakince. Gözlerimi açmadan kafa sallamakla yetindim.

Biraz daha iyiydim ama gözlerimi açmadım çünkü açarsam kolye hakkında konuşacaktık ve bundan çok korkuyordum.

Yanımdaydı, hissettiğim sıcaklık ve hareketlilikten başını benimkinin yanına koyduğunu hissediyordum. Belki gözleri de kapalıydı.

''Nasıl cezalandıracaklarını iyi biliyorlar.'' diye fısıldadı.

Trende hâlâ gürültüler vardı.

Yutkundum. ''Ne?''

''Nasıl olabilir?''

''Ne nasıl olabilir?''

Yaslandığım yerden doğrulup yüzüne baktım. ''Bildiğin ne varsa anlat bana. O kolye neden ikimizde var?''

Gözlerini açtı ama hareket etmedi. ''Benim hatam. Sende neden var bilmiyorum ama bendeki benim cezam.''

Hiçbir şey anlamıyordum.

Koridordan grup grup insanlar geçiyordu. Bazıları aralık kapıdan bize baksa da çoğunun umurunda değildi.

Tren az sonra siyah tünelden çıkacak olmalıydı. Herkes yerlerine dönüp yeni kurbanları bekleyecekti şimdi. Onlar, sinirini on beş numaradan çıkarmıştı. Hiçbiri baştakilere kafa tutamazdı, kimse.

Ayağa kalktım, hava almam gerekiyordu. Dokuz numara ayaklarını kaldırıp masanın üzerine koydu ve oturduğu yere iyice yayıldı.

Anlamlandıramadan yüzüne baktığımda bakışları beni bir cam kadar şeffaf hissettirdi. Bana değil de, arkamdakine bakıyordu sanki. Belki bir geçmişe, belki de geleceğe.

''Otur.'' dedi buyurucu bir tavırla. ''Konuşacağız.''

ZAMAN TRENİWhere stories live. Discover now