IV

2.1K 204 39
                                    

Tam olarak ne kadar zaman önceydi hatırlamıyorum -ama 9'un beni öpmesinin üstünden çok zaman geçmemişti- bu insanların aklına nasıl gireceğimi anlamaya başladım: Geleceği kullanarak.

9'la yıldızları saydığımız bir gündü, daha doğrusu ben sayıyordum o da benim isteğim üzerine yanımda ateş için odun topluyordu ama bunun bir önemi yok. Ben kızıl kuma uzanmış elimi usul usul karnımda gezdirerek tamı tamına yetmiş yedi yıldız saymıştım. Onunla konuşurken, yalnız olduğumuzda kendi dilimizi kullanıyorduk ve bunun farkına vardığımda şaşırmıştım. Hayatım boyunca tek dil kullanmıştım çünkü doğduğum zaman böyleydi: tek dil tek millet. İkinci bir dili biliyor olmak başka bir insanmış gibi hissettiriyordu, aynı insan olduğum da söylenemezdi zaten.

"Sana bu dili kim öğretti?" dedim başımı ona çevirip hafifçe kıvrılarak. Kamp çok uzağımızda sayılmazdı, çalışıyor gibi yapması iyiydi.

Elindeki büyük odunu ikiye kırıp kovanın içine attı. "Buraya düştüğünde bilge bir adam bulmuştu beni," Durup soluklandı. "ondan öğrendim."

"Bilge bir adam mı?"

"Hı hım." Kovayı alıp yerde duran başka bir dalın yanına gitti. Bunu yapmak yerine dak alıp getirebilirdi, nedense kaslarını güçlü tutmaya çalıştığını düşündüm. "Savaşmayı da o öğretti."

Doğrulup dizlerini katlayarak ona baktım." Sen savaşmayı biliyor musun?"

Sesli bir şekilde güldü ama söylediğim komik olduğu için yapmamıştı bunu.

Beni öpmesi üzerine hiç konuşmamıştık, konuşmayacaktık.

"Üşümedin mi sen öyle?" Göz ucuyla bana bakıp işine devam etti.

Üstümde belden bağlamalı ince bir elbise vardı ve hava epey esiyordu. Sarmad'ın çeyiz olarak Çin'den getirttiği sandığın içindeki elbiselerden biriydi, İpek Yolu üzerinden gelmişti.

9'la konuşurken Sarmad'a ihanet etmiş gibi hissediyordum.

"Üşümedim." Ve devam ettim. "Bu bilge adam başka ne öğretti sana?"

"Çok şey. Avlanmak, iz sürmek ateş yakmak, post yüzmek..."

"Bu kadar kısa zamanda mı?"

Bu sefer cidden güldü. "Hızlı öğrenirim."

"Tek mi yaşıyordu?"

"Bir kızı vardı."

Niyeyse buna rahatsız olmuştum işte. "Hımm..." dedim iyice uzatarak. Karşılık vermediğinde devam ettim. "Nasıl bir kız?"

"Çok vahşi," işini yapmaya devam etmesi beni sinirlendiriyordu. "Ama beni seviyordu." Bunu bu kadar rahat söylemesi de.

"Ne demek seviyordu?"

"Öyle işte, görmeyince huysuzlanıyordu, dışarıdan geldiğim an kucağıma yerleşirdi."

"Yuh!" dedim başımı ondan çevirerek. "Ne rahat adamsın."

Güldü, bu gece çok gülüyordu. "Ne anladın acaba?" Şimdi odun toplamayı bırakmıştı.

"Anladım anlayacağımı, sus işini yap."

Yere, biraz uzağıma oturup soluklandı. "Bir av köpeğiydi."  Ona dönen yüzüme bakınca ufak bir kahkaha patlattı ve benim taklidimi yaptı. "Ne rahat adamsın!"

Yaklaşan ayak seslerinden biriyle ikimiz de sessizleştik. Bana birebir hizmet eden, kampa sonradan gelen köle kızlardan biri elinde bir bardak keçi sütüyle gelmişti. "Gece sütünüz efendim." dedi eğilip bana uzatırken.

ZAMAN TRENİWhere stories live. Discover now