10

5.7K 518 105
                                    

Az önceki panik haline rağmen tekrar eski rahatlığına kavuşmuş yüzünü izlerken bir yandan dizimle kaldırıp masaya koyduğu ayaklarını ittim.

''Ne söyleyeceksen söyle işte, bir süre çıkıp nefes almam lazım.''

Ayaklarını tekrar kaldırıp masaya koydu, hiç acelesi yokmuş gibi başını iki yana oynatarak boynundan garip sesler çıkardı ve yüzüme bakmaya devam etti.

''Uzun bir mesele, zaten açık pencere mi var? Neyin havasını alacaksın?''

Yanaklarımı şişirip ofladım, ayağımdaki ayakkabıları çıkararak dizlerimi kendime çekerek oturup ona döndüm.

''Anlat o zaman lanet kolyelerimiz neden birbiriyle aynı, hem de arkasındaki harfe kadar?''

Duyacağım cevaptan korktuğum için kaçıp duruyordum ama bunun bir anlamı yoktu. Aynı kolyeydi. Ben onun nesiydim? Bu adamla ortak olan neyimiz vardı ki ikimiz de bu trene kardeşimin kolyesiyle gelmiştik?

''Az önce, çocuk dışarı fırlatıldığında panik atak gibi bir şey geçirdin. Ne bu krizin sebebi?''

Ona koz vermemeliydim.

''Anlatacak mısın, anlatmayacak mısın? Az sonra bu lanet tren duracak ve çıkan numaralar ikimizin olabilir. Kafan basmıyor ama olabilir.'' Bana çok sakin bakıyordu. ''O-la-bi-lir.'' dedim heceleyerek.

Başını iki yana salladı. ''Korkma.'' dedi sonra. ''Kendimden emin değilim ama... Sıra sana gelmeden önce muhtemelen duracak çok yerimiz var.''

''Ne demek bu?'' İneceğim yer hakkında nasıl böyle kesin konuşabilirdi?

''Duydun işte.''

''Ne biliyorsun?''

Ufak bir kahkaha atarak başını iki yana salladı ve iki eliyle yüzünü kapadı. ''Affedersin.'' dedi şaşkın bakışlarımın altında. Elleri hâlâ yüzünde olduğundan sesi boğuk çıkıyordu. ''Sinirlerim bozuldu.''

Bileklerini tutup sabırsızca ellerini indirdim ve çenesinden tutup başını kendime çevirdim.

''Bana bak. Bu gözleri görüyor musun?''

Yüzünde aptal bir sırıtış vardı. ''Evet.'' dedi. ''O gözleri nihayet görüyorum.''

''Güzel. Bak iyi bak. Seni trenin ilk durduğu yerde numaran çıksın ya da çıkmasın, fırlatıp atarım tamam mı? Hemen ne biliyorsan anlat.''

Çenesini iki parmağımın arasında iterek bıraktığımda kaşları çatıldı, sonra tekrar gülümsedi ve ufak bir ıslık çaldı. ''Tabii ya...'' diye mırıldandı. ''Senin gibi biri.'' Başını aydınlanmış gibi sallayarak dudaklarını ısırdı.

''Ne saçmalıyorsun sen be!'' beni böyle rahat izlemesinden, benimle böyle rahat konuşmasından nefret ediyordum.

''Kardeşin, az önceki çocuğa bakınca aklına gelen oydu. O krizin sebebi de oydu.''

''Evet ya da hayır. Seninle daha önemli bir konumuz var. Kolye. Neden hem sende, hem bende?''

Gözleri yavaşça gözlerimden boynuma kaydığında hâlâ açık olan yakamdaki düğmeyi ilikledim.

''Ben onu çaldım.''

''Bende işte, nasıl çaldın? Kimindi o kolye?'' Oflayarak başımı aşağı eğdiğimde az önce benim ona yaptığım gibi çenemi iki parmağıyla tutup yüzüne çevirdi.

ZAMAN TRENİWhere stories live. Discover now