21.

9.3K 388 19
                                    

Önüme akan sarı bir tutamı elimin tersiyle iteledim. Sıcak bütün bedenimi esiri etmişçesine baskın bir ağırlıkla gövdemi yakarken zorlukla nefes aldım. Attığım her adımda sırtımdan damla damla indiğini hissettiğim terle Mahir'e gidiyor olmak hiç içime sinmiyordu.

"Ekru." diye bir ses duyuldu arkamdan. Kime ait olduğunu bilmediğim sese büyük bir merakla döndüm. Hafızamın derinlerinde aşina olduğum bir tını da olsa bu, kim olduğunu kestiremiyordum. Elimde yemek kaplarıyla birlikte güneşin altında bayılmak üzere hissettim bir an. Bu da yetmez gibi karşımda gördüğüm yüz bütün direncimi saniyeler içinde eritti.

"Buyur." dedim katı olduğunu bildiğim bir sesle. Tam karşımda durmuş, kucağında epey büyümüş bebeği ile bana doğru geliyordu. Eskiye nazaran oldukça paspal, kötü görünüyordu. Beline uzanan koyu renk saçları, bütün kadınsı vücut hatları yıpranmış gibiydi. "Nereye böyle?" dedi tam önümde durduğu sıra. Bir adım atsa boğazıma sarılacak, beni öldürecek kadar kin doluydu bakışları. "Sana ne Hülya?" diyerek karşıladım onu. Beklentiyle şekillenen yüzü kasıldı. Yapay gülüşü bozulurken bebeğine kısa bir bakış atıp yine bana döndü. Derince iç çektim.

"Nişanlanmışsın." tek kaşı havada, oldukça memnuniyetsiz bir tavırdaydı. "Evet." demekle yetindim. Göz ucuyla parmağımdaki yüzüğe baktı, alayla kıkırdadı. Hangi yüzle karşıma çıkıyor, beni insan içinde lafa tutuyordu? Gerçekten hayret etmemek elde değildi. "Mahir ile üstelik." kasıla kasıla, gözlerini kısarak baktı gözlerime. Yüzüne hiçbir şey söylemeden baktım. Gözlerimde ondan ne denli nefret ettiğimi belli eden bir bakış, yüzümde tiksindiğimi ona hissettirecek bir ifade vardı.

"Ayıpladığın şeyi yapmaya utanmadın mı?" diye sordu. Sorusu beynimin bütün duvarlarına vurdu defalarca kez. Dudaklarım aralandı, kapandı geriye. Kendimi ifade etme isteğime mani oldu bütün yaşanmışlıklar. Tepemde güneş bütün yakıcılığı ile kendini hatırlattığında kurumuş dudaklarımı da ıslatıp yoluma devam ettim. Kendi ihanetini benim masum, çaresiz sevdam ile bir tutmasına diyecek çok lafım vardı. Fakat karşımda tek bir kelimemi dahi hak etmeyen bir yaratığa diyecek hiçbir şeyim yoktu.

Sırtımda hissettiğim delici bakışları, kini etime bıçak gibi saplandı. Adımlarım hızlandı, ayaklarım birbirine dolanacak kadar ard ardaydı. Tek bir lafı, dondurdu bedenimi.

"Mirza beni aldatıyor." titrekçe soludum. Bozuk, güçsüz sesi vicdanıma bir iki fiske vurdu. Arkamı dönüp dönmemek arasında kaldım. Bir zaman sonra bana attığı adımları duydum, el mahkum döndüm yüzüne. Şimdi ise bir evin gölgesinde, hafifçe vuran rüzgarın altında karşı karşıyaydık. "Bebeği var küçücük baksana." yanağından bir damlanın süzüldüğünü gördüğüm an gözlerimi ondan kaçırdım hızla. Bakışlarım kucağındaki bebeği buldu. Babasına benzeyen saçları, gözleri, kaşları ile tam karşımda küçücük bir Mirza vardı sanki.

Mahalleden taşındıklarını duymuştum. Mirza da Hülya da aileleri ile görüşmüyor diye biliyordum ve ikisini de çok uzun zamandır görmemiştim. Ancak şimdi karşımda bütün perdelerini indirmiş, acısını önüne sermiş bir halde bitap şekilde yüzüme bakıyordu Hülya. Göğsü körük gibi inip kalkıyordu. Acısını hissettim.

"Üzüldüm." diyebildim sadece. Burnunu çekti, yutkunuşu kulaklarımı doldurdu. Bebeği izlemeye bir son verip sokakta gezindi irislerim. Bana acı veren insanın çektiği acının beni mutlu etmesi gerekmez miydi? Ben neden hak ettiğini bulmuşsun deyip yoluma devam edemiyordum? Bir yıl oluyordu. Koca bir yıl geçiyordu tüm yaşanmışlıkların üstünden. Atlattığım bütün badireler sırtıma hala kambur oluyordu.

"Bedduaların tıkadı yolumuzu. Evimde huzur da kalmadı, sevgi de." dediği an kaşlarımı çattım. Duyduğum şeylerin gerçekliğinden şüphe etti beynim. Hırsla yüzüne baktım, bana duyduğu kin hala oralarda bir yerlerde sinmiş bekliyordu. "Sen evinde huzur ya da sevgi olacağını mı sanıyordun?" demekten geri alamadım kendimi. Kalbimdeki hırs, ayaklarımı titretiyordu. "Ben beddua falan da etmedim size. Sizi hiç olmamışsınız gibi çıkardım hayatımdan. Kendinize ne yaptıysanız, siz yaptınız." benim kaşlarım gibi onun kaşları da çatıldı. Allahın adaleti şaşmaz derlerdi, şaşmamıştı.

HİSARALTI MAHALLESİ (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now