9.

34.5K 1.8K 475
                                    

yazım hataları varsa mazur görün, elimden geldiğince gördüklerimi düzenledim.

İyi okumalar.

*
Omuzlarıma kapattığı siyah ceketine biraz daha sokuldum. Saat ilerledikçe hava soğuyordu ve biz bunu umursamadan yalın ayak sahilde yürüyorduk. İçimde kolay kolay gizleyemeyeceğim bir sevinç vardı. Ne soğuk işliyordu benliğime ne de bundan sonra ne olacağı düşüncesi. Yanımdaki varlığı kocaman bir güven sağlıyordu ve bu mani olamadığım bir düzeyde beni mutlu ediyordu. Çıplak ayaklarımla ayaklarımı yarı yarıya suya gömen sahilde ceylan gibi sekmek istiyordum.

"Annen çok kolay ikna oldu." dedi yanımdaki varlığı. Gözümü karanlık denizden çekip başımı kaldırarak zaten gözleri bende olan adamla yüz yüze baktık. Dünyanın en güzel şeyi belki de buydu. Siz birine bakıyordunuz ve o çoktan sizi izliyordu. Şüphesiz ki, Mahir'in zifir karası gözlerinin gölgesini hayatımın her yerinde istiyordum.

Başımı sallayıp onayladım. Mahir'in telefonuyla annemi aramış gitmek istemediğimi ve beni neden halamlara göndermek istediklerini anladığımı söylemiştim. Benim için telaşlanmamaları gerektiğini, Mahir ile birlikte olduğumu da söylemiştim. İyi gelen sesime birkaç saniye susmuştu ancak Mahir ile birlikte olduğumu öğrendiğinde çokça rahatlamıştı. Telefonu kapatırken de kıkırdamayı ihmal etmemiş, 'Mahir abi ne arada derede Mahir oldu kız bacaksız?' diyerek takılmayı da unutmamıştı tabi. Mahir'e sevgisi bitmiyordu ve görünen o ki onun yanında olmam sadece annem için değil, babam için de güvende olduğumu bildiriyordu.

"Bizde kahvaltı yaptığımız gün...annemi duymuş muydun?" dedim kısık bir sesle. Gözlerime bakan gözleri utançla denize çevrildiğinde yüzünde yakaladığım tebessümü gizlemeye çalıştı. "Duydum, annen kadar aklın yok cidden de he." deyip bana takıldığında adımlarım durdu. Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken ne ara birbirimize şaka yapacak boyuta geldiğimizi çözmeye çalıştım. İnkâr edemezdim ki hoşuma gitmişti. Ortamda bir şaka dönsün, yüzlerimiz gülsün diye yapılan bir şeydi. Asla Mirza'nın yüzüme vurduğu hakaretlerden biri değildi bu.

İki adım atıp durdu. Arkasında kaldığım için geriye dönen yüzünde bir gerginlik vardı. Muhtemelen rahatsız olduğumu düşünmüştü. Ancak yüzümde ne gördüyse ki bu benim kocaman sırıtmam olabilirdi, yüz hatları kısa süre içinde gevşedi.

"Kısasın ya birde, yanımda yürüyorsun sanıyordum. Kuyuya düşsen haberimiz olmayacak cücük." diyerek takıldı. Yüzümdeki gülümseme ile iki adım atıp onunla aynı hizada durdum. Kendiliğinden harekete geçen ayaklarımız ritim halinde ileriye atıldı. O sağ bacağını ileriye attığında ben de sağ bacağımı ileriye atıyordum.

"Bana neden cücük dediklerini biliyor musun?" diye sorduğumda saçlarıma kayan gözleri parıldadı. Sarışın olduğum için söylediklerini düşünüyordu muhtemelen derken başını sallayıp burnundan gelen bir homurtu ile güldü. "Dört yaşında bir civcivin üstüne oturduğun için." deyip gülüşüne devam etti. Gözlerimi şaşkınlıkla araladığımda, "Sen nereden biliyorsun?" diyebildim yarım yamalak. Gözleri gözlerime nakışlandı. "Ben çok uzun zamandır seninle ilgili şeylerin tamamını biliyorum." dedi davetkâr bir fısıltıyla. Kirpiklerim anın etkisiyle gözlerimin üzerine hafifçe yattığında yutkundum. "Mesela ne?" diyerek kendimle ilgili bilgi almaya çalıştım karşımdaki koca adamdan. "Sarışın olmaktan nefret ediyorsun, esmer olmak isterdin." dediğinde başımı şaşkınlıkla sallayıp önüme döndüm. Bunu annem ve kızlar bile bilmezdi. Kendimi beğenmiyorum dediğimde azara tutarlardı. Onlara göre çok güzeldim fakat ben bir türlü kendimi beğenmezdim.

"Sarı saçlarının sana ne kadar yakıştığından haberin bile yok. O saçlardan gelen lavanta kokusunun beni metreler öteden nasıl uyuşturduğunu da bilemezsin." Utanç bedenimi ateş içine attığında omuz silktim. Ona göre güzelse, bende kendimi artık güzel bulabilirdim. Onun siyah gözlerinin saçlarımda dolanması, bana bir ömür yeterde artardı. Ceketin cebindeki elim koluna uzandı. Ondan izin almadan koluna girmiş olmam, hoşuna gitmiş gibi kolunu vücuduna yaslayıp elimi kolu ve gövdesi arasında sıkıştırdı. Ceketi bana verdiği için üzerinde sadece ince bir kazak vardı. "Üşüyorsan gidelim." dedim anlayışla. Hava gerçekten soğuktu ki, biz akılsız iki insan gibi karadenizin kıyısında dolaşıyorduk.

HİSARALTI MAHALLESİ (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now