3

3.1K 256 214
                                    

Serhat'tan

"Hoş geldiniz. Çok geçmiş olsun Batuhan Bey. Çok korkuttunuz bizi."

Kapısından adım attığım eve büyülenmişcesine bakıyordum. Kapıda, evin yardımcısı olduğunu düşündüğüm kadın kapıyı açmış bizi güler yüzle karşılamıştı.

"Eyvallah bacım." Dedim başımı hafif eğerek. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı nedense. Kendini toparlayıp tekrar gülimsediğinde içeriyi göstererek kapıdan kenara geçti. 

Tam içeri girecekken kafama denk ettiğinde eğilip ayakkabılarımın bağcığını çözdüm. "Aaa oğluşum ne yapıyorsun?" Diye bağırdı annem olduğunu söyleyen kadın. Hâlâ inanmıyordum bunlara. "Ayakkabımı çıkarıyorum. Pis ayakkabılarla mı girelim eve?"

"Ne gerek var? Sevda halleder." Dediğinde yanımda duran ev işlerine bakan kadını kastettiğini anladım. Olaya gel arkadaş. Zenginler harbiden ayakkabılarını çıkarmıyormuş demek ki.

Mahçup bir ifadeyle kadına baktıktan sonra içeri adımladım. Uzun bir koridorda ilerlerken etrafa şaşkın bakışlarımı gönderiyordum. Her yer tablo, biblolarla doluydu. Oldukça lüks ve zengin bir evdi.

Koridor bittiğinde karşıma çıkan salonla sessiz bir 'hassiktir' çektim. Benim evin toplamı bile bu kadar büyük değildi.

Sağ köşede kocaman bir televizyon ve krem rengi koltuklar vardı. Ortada kocaman bir masa vardı. Sol köşede ise bir hanelik yemek masası vardı. Aşırı büyüktü. Yanındaki aynalı dolabın üstü ise vazolar ve değişik heykellerle doluydu.

"Anasını sikeyim bu zenginlik halis midir?" Dedim sessizce. İzlenimlerime göre bu aile küfür tarzı şeyler sevmiyordu. Ama benim ana dilim küfür olduğu için birden söylüyordum. Hayatımda ilk defa küfür sonrası özür dilemiştim. Garip bir duyguydu amına koyayım.

"Kardeşim geç hadi. Dinlen biraz."

Adının Çağatay olduğunu öğrendiğim adam yani bedeninde olduğum kişinin abisi, eliyle beni salona doğru yönlendirmişti. Ona kafa sallayıp ilerlemeye başladım.

Gördüğüm bu zenginlik, bu yaşam tarzı bana çok fazla uzaktı. Ben anca bir şeyler araklamak için anca bu evlerin önünden geçerdim. İçine bu tür garip bir sebepten ötürü girmek alışık olmadığım, olamayacağım bir şeydi.

Koltuklara doğru ilerlediğimde kıçımı yavaşça koltuğa bıraktım. Bizim ilk buluşmamızdı bu. Nazik olmalıydım bu servete değil mi?

"Biraz daha iyi misin oğluşum?"

Of ama oğluşum ne hanım ablam ya?

"Gayet iyiyim..." Dediğimde cümlenin devamı gelecek gibiydi ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Anne desem hayatımda hiç kimseye anne dememişim, bu kadına da diyemem. Teyze desem yine oturup ağlayacaktı. Oğlu olmadığımı söylediğim her an ağlıyordu ve ben bu bedendeyken onları inandıramıyordum.

Cümlenin devamını getiremeyince bakışlarımı o taraftan çektim. Evi incelemeye devam ettim. Bak bak bitmiyordu ki anasını satayım.

Gözüm en sonunda yemek masasının yam tarafında asılı kocaman resme takıldı. Bedenimde olduğum kişilerin ailesiydi. Abisi, babası, annesi ve yengesi. Bir de kendisi tabii ki.

Bu insanlar yalan söylemiyordu fakat ben de söylemiyordum. Nasıl bir durumun içinde olduğumu bilmiyorum, nasıl çözerim bilmiyorum. Koca soru işaretleri vardı kafamda.

"Batuş yengem hâlâ hatırlamıyor musun bizi?" Çağatay'ın karısı Özlem Bayık sesle konuştuğunda sesleniş biçimi sinir etmişti beni. Batuş ne lan? Nonoş gibi.

"Maalesef pek değil. Kazadan sanırım." Böyle demek zorundaydım çünkü ne dersem diyeyim geri dönüşü yoktu ve bu olay çok uzayacaktı.

Eh birazcık işime gelmişti bu durum. Sonuçta hayatımda yaşayamayacağım bir evdeydim. Biraz tadını çıkarmakta sakınca yoktu.

"Yormayalım oğlanı da gidip biraz dinlensin odasında."

Çok iyi fikir bey baba. Burdan ayrılmam gerekti yoksa boğulacaktım bu soruların ve bakışların altında.

Tek bir sorun vardı ben odayı bilmiyordum.

"Odanı da hatırlamıyorsundur tabii ki."

E hâliyle.

"Oğlum kardeşini odasına çıkar hadi."

Yerinden kalkan Çağatay ile ben de kalktım. O önden ben arkadan giderken gördüğüm her şeye bakma zorunluluğu hissediyordum çünkü çok fazla şey vardı.

"Abo gerçek mi lan bunlar?" Elime aldığım küçük altın renkli bibloyu elime aldım. Çok ağırdı lan. Fakir ruhum altına benzer şeyi görünce dişleme ihtiyacı doldu.

Dişimle ısırdığımda gerçek olduğunu anladım. Lan bunlar evde altını nasıl tutuyordu. Benden pahalıdır bu biblo amına koyayım. Acaba ceplesem mi?

"Batuhan hadisene." Bağıran Çağatay ile elimden düşmek üzere olan bibloyu hemen yerine bıraktım.

"Geliyorum abiciğim."

Iyy.

Odaya vardığımızda bu sefer sesli bir 'hassiktir' çektim. Lan oda değil 3+1 evdi burası anasını satayım. Bizim mahalleli yaşardı burda.

"Geç dinlen biraz. Akşam yemeğinde uyandırırız seni."

"Eyvallah, sağolasın."

Çağatay odadan çıktığında bakışlarım tekrar odaya döndü. Çift kişilik değil, 10 kişilikti bu yatak. Karşısında sinema ekranı kadar bir televizyon bile vardı. Yatağın çaprazındaki kapıyı farkettiğimde adımlarımı oraya doğru attım.

Odanın içinde oda mı vardı amına koyayım?

Kapının önüne geldiğimde kulbunu çevirdim. Sonuna kadar açtığımda karşımdaki manzara beni şok etmişti. E yuh artık ulan.

Sadece giysilerin bulunduğu bir odaydı burası. Takım elbiseler, günlük kıyafetler hepsi vardı. Çok fazla kıyafet vardı. Benim 5 parça gömlek, pantolonum ile kıyaslanamazdı.

Tamamen içeri girdiğimde orta kısımdaki, üzeri cam kaplı masaya benzer şeye yaklaştım. Çekmeceler görünüyordu. Kıravatlar, saatler, kemerler vardı. Hepsi çok pahalı görünüyordu.

Lan altın saat mi o?

Birileri yaşıyordu ulan bu hayatı.

Kapağı kapalı olan bir dolap çekti dikkatimi. Diğerleri açıkken o kapalıydı. O tarafa ilerledmemle açmam bir olmuştu.

O ney lan?

Harbi ananı sikeyim.

"Etek ney amına koyayım?"

~~~~

LANSMSKSMKDMDMFNDMDKDMDNFND BATUŞ YANİ SERO NASIL DELİRİYOR OYNAT BAKALIM.

Hâlâ yüz seçemedim ben karakterlere. Aklınızda birileri varsa panoya atabilirsiniz.

RUH SAPMASI |BXBWhere stories live. Discover now