GİRİŞ

17.4K 840 293
                                    

BEGONVİL ÇIKMAZI•GİRİŞ

İrem Derici~Kaçın Kurası

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İrem Derici~Kaçın Kurası


Naz'dan

Eylül, İstanbul

Ne havanın güzelliği ne de beni çevreleyen ilgili, neşeli kalabalık umurumdaydı. Ruhum sıkılıyordu, daralıyordum. Hiç olmak istemediğim bir yerdeydim ve buna bir dört yıl daha katlanmak zorundaydım. "Ah baba," dedim içimden, öfkem hala diriydi. Hep senin inatçılığın, despotluğun yüzünden! Şu an, Amerika'nın bir eyaletinde veya en kötüsü Avrupa'da bir yerde olmalıydım ben. Ama yok, Rıza Dinçer'in adam etme operasyonlarından birisine en kötü zamanda denk gelmiştim. Baba değil, hayatımı cehenneme çeviren bir zebani desem yeriydi. Doğduğum andan itibaren beni, bir kere kucağına alıp sevmişliği var mıydı acaba? Sanmıyordum. Annesinin ölümünden sorumlu tutulan bir çocuk sevilebilir miydi ki? Bunu, bana her kızdığında dile getirdiği için artık umursamıyormuş görünüyordum. Ama gerçekte, en değerli varlığımın  katili gibi hissetmek beni yaralıyordu. Bu, öyle bir yaraydı ki ömür boyunca kapanmayacak ve kendimi hep kötü, sevilemeyecek bir insan olarak hissettirecekti.

Evet, annem beni doğurduktan hemen sonra ölmüştü ve ben bakıcı ellerinde büyümüştüm. Arada, babamın kadın versiyonu olan babaannem Nazife'yi saymazsak bir kadın şefkati gördüğümü de söyleyemem. Ben ona, sert mizacından dolayı 'Gestapo Nazife' diyordum. Sıfatını fazlasıyla hak eden bir kuralcılığı ve hayata bakış tarzı vardı; kadın demeye de bin şahit isterdi. Bende ne teyze ne de anneanne olmadığı için ve iki dayımın benimle  ilgilenmek gibi bir niyetleri de bulunmadığından, tek akraba bu saydıklarımdı. Babam tek evlatmış, dedemi daha o küçükken alacak verecek meselesinden vurmuşlardı, bana söylenen buydu. Babaannem de apar topar Trabzon'daki tüm yerleri satıp İstanbul'daki abisinin yanına sığınmıştı. Sonrası... Sonrası muamma! Rıza Dinçer'in, ülkenin en büyük müteahhitlerinden ve zenginlerinden birisi haline nasıl geldiğini, inanın ben bile bilmiyordum. Gerçi, bunu umursamıyordum da... Çocukluğumun ve ergenliğimin nasıl geçtiğini tahmin edebilirsiniz. Babam sevgi, şefkat vermemişti, doğru! Ama maddi anlamda hiçbir şeyi de benden esirgememişti. Ta ki, birkaç yıl öncesine kadar... Magazin basınında ve sosyal medyada çıkan bazı haberler onun tüm dikkatini benim üzerime çevirmesine neden olmuştu. Son noktayı da maalesef bu doğum günümdeki saçma sapan olayların basına düşmesi koymuştu. Olanları ne siz sorun ne ben söyleyeyim...  Birkaç aptal arkadaşımın halt etmesiyle babam tarafından büyük bir cezaya çarptırılmıştım. Tüm kredi kartlarım ve arabam elimden alınmış, banka hesaplarım dondurulmuştu. En kötüsü de yurt dışında okumak hayal olmuştu. Hep o geri zekalı Tankut ve sevgilisinin halt yemesiydi. Neyse...

Sonuç olarak, şimdi istemediğim bir üniversitede babamın hep hayalini kurduğu bölümde dört yıl cezalıydım. Ya onun emrettiği şekilde, burada uslu uslu okuyup mezun olacaktım ya da başımın çaresine bakacaktım. Ahh, rezidanstaki dairemi de kaybetmiştim. Gestapo Nazife memleketten geliyordu ve bizimkilerin İstanbul'a ilk geldikleri zaman oturdukları Kefeliköy'de yeni alınan bir evde yaşayacaktık. Mutlu, küçük bir aile mi olacaktık yani?  Bu fikir beni güldürmüştü.

BEGONVİL ÇIKMAZI (Mahalle Hikâyesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin