8. Bölüm

3.9K 455 182
                                    

                     &&&

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

&&&

Daha önce su almak için indiğim mutfakta şimdi, annemin verdiği erzakları, ki girişte Naz'ı yukarı taşımak için kucağıma aldığımda merdiven başında bırakmıştım, yuvarlak, beyaz mutfak masasına çıkarmış, etrafı süzüyordum. Evin diğer yerleri gibi buraya da siyah ve beyaz tonları hakimdi. Kendi mutfağımızı düşününce dudaklarım müstehzi bir tebessümle kıvrılmıştı. Şu ortam bile ne kadar farklı dünyalara ait olduğumuzu gösteriyordu. Ruhuma bir karabasan gibi çöreklenen olumsuz düşünceleri hızlıca kafamdan kovup tüm dolap ve çekmeceleri açıp nerede ne var öğrenmeye çalıştım. Ardından da bulduğum çaydanlıkla hemen bir ıhlamur yapmış ve yukarı çıkıp güzel hastama içirmiştim.

Bütün gün, Naz'ın odası ile mutfak arasında mekik dokuyarak geçmişti. Hazırladığım çorbayı zorla içirmiş, iki defa da ateş düşürücü vermiştim.

Bu arada dışarıdaki kar da hiç durmamacasına yağmış, sanki bizi dış dünyadan soyutlamak istercesine dışarıya beyaz bir barikat örmüştü. Gerçi ben halimden memnundum; hasta da olsa Nazlı sevgilimle uzun bir süre geçirmiş, ayık olduğu kısa aralıklarda sohbet etmiştik.

Akşam karanlığı hızlıca çökerken beyaz keten perdeleri kenara çekili pencereden dışarıyı izliyordum. Buraya gelirken geceyi Naz'la geçirme düşüncem yoktu; ancak bu derece hasta olduğunu da bilmiyordum. Şimdi, onu böyle bırakıp hiçbir yere gidemezdim. Kafamı çevirip lambaderin solgun ışığının aydınlattığı odaya baktım. Benim kedi yavrusu yatakta kıvrılmış uyuyordu, az önce ateş düşürücüsünü zorla vermiştim. Gözlerim banyoya giden tarafta duvara monte büyük led televizyona ve ses sistemine takılınca gülümsedim. Yatak odasına böyle bir sistemi kurmak tam Naz'a göreydi. Odada bulunmayan tek şey gardıroptu; tahminimce güzel prensesimin bir giyinme odası vardı. Aksi zaten, tuhaf olurdu. Biz abimle, küçük bir gardırobu paylaşırken o nelere sahipti. Sürekli bir mukayese içinde olduğumun farkında bile değildim.

Evi düşününce annem aklıma gelmiş ve kaşlarım çatılmıştı. Zira, onun ne kadar evhamlı olduğunu ve aramazsam meraktan deliye döneceğini hatırlamıştım. İvedilikle Fidan Sultanı arayıp tekmil vermiş ve arkadaşımın çok hasta olduğunu, iyi ki geldiğimi, durumu düzelince eve döneceğimi söyledim. Annemin, arkadaşımı erkek zannederek konuşması, içimde hafif bir suçluluk duygusu uyandırsa da bir şey söylemedim. Bazen gerçekleri sadece kendinize saklamanız gerekir, bu da öyle bir zamandı.

Naz uyurken, onu rahatsız etmemek için televizyonu açmamış, komodinin üzerinde duran, belli ki okuyordu, kitabı elime almış ve çevirip arkasına bir göz atarak okumaya karar vermiştim. Bizimki bilimkurgu meraklısıydı anlaşılan, Çinli bir yazardan hiç kitap okumamıştım ve bu, ilk olacaktı.

Kendimi kitaba kaptırdığım için onun inlemelerini ilk anda duymamıştım; bunu fark ettiğim an elimdekini bir kenara koyup yerimden fırladım, yatağa onun yanına oturdum. Lanet! Ter içinde kalmıştı ve buz gibiydi. Nasıl üşütmüştü ki böyle iki kutup arasında zikzak çiziyordu. Hızlıca banyodan kapıp geldiğim küçük havluyla yüzünü, boynunu sildim. "Naz, güzelim?" diye seslendim eğilerek kulağına. Tek kelimelik bir cevap geldi dudakları titreyerek, gözleri kapalıydı. "Anne..." Kendinde olmadığı zamanlarda sayıkladığı tek kelime buydu ve her duyduğumda kalbimin parçalandığını hissediyordum. Usulca yanına süzülüp yattım, "Bebeğim," diye fısıldadım, küçük, biçimli kulağına, boynunu öperken.

BEGONVİL ÇIKMAZI (Mahalle Hikâyesi)Where stories live. Discover now