🌜13. Karanlık çukur🌛

234 27 48
                                    

Kendi kendine sözleri durmadan, ardarda sayıklıyordu. Nedense bu hâline kalbim ağrımıştı, ah ben neden böyle yumuşak kalpli biriyim ?

"Özür dilerim, tamam bak senden nefret etmiyorum, öyle bir şey yok !"

Sözler ağzımdan istemeden, zor, ağrılı bir şekilde çıkıyordu. Konuşmaya başladığım için kafasını bana doğru çevirmişti. Benim söylediklerimi anlayınca birden susmaya başladı. Susmasıyla derim bir 'oh' çektim.

"Benden nefret etmiyorsun değil mi ? Hatta beni seviyorsun, benim olucaksın ve bana aitsin. Evet evet, beni seviyorsun değil mi ?"

Bunu söylemesi üzerine sertçe yutkunmaya başladım. Hayatımda yalana yer yoktu, sadece zor durumlarda olmadığım sürelerde. Zor olduğum süreler olsa bile, yalan söylerken yine de vicdan azabı çekiyorumdum. En çok nefret ettiğim durum da buydu zaten. Vicdan azabı.

Ağzımdan yavaş yavaş çıkan sözlerle konuşmaya, onu daha da sakinleştirmeye çalıştım.

"E-evet, evet. Senden nefret etmiyorum, seni sev-"

Sözümün arkası gelmiyordu, daha doğrusu getiremiyordum. Yalandan ona güven vermek istemiyordum, çünkü gerçekler eninde sonunda ortaya çıkacaktı değil mi ?

Peki, benim onu sevmediğimi daha da iyi anlasa, o anlık sinirle bana zarar vermeye çalışan bilir mi ? Tüylerimi diken diken eden sorulardan biri de buydu. Burada böyle bağlı olmam, bir psikopatın beni kaçırması, bana ne yapacağını bilmemem... Hepsi benim beynime bir mızrak gibi batıyordu.

"Ç-çok takma, sadece senden nefret etmiyorum, evet senden nefret etmiyorum. Lütfen sakin olmaya çalış, korkuyorum..."

Son sözmümü duyunca hemen ayağa kalktı ve ellerini saçlarıma geçirdi. Saçlarım da parmaklarıyla hafifçe gel gitler yapıyordu.

"Korkma, benden asla ama asla korkma Angelina. Ben sana asla bir şey yapmam. Seni hep sevicem, hep sevicem. Sana olan aşık asla solmayacak."

Keşke solsa, keşke hemen bana olan bu aşkı bitse de beni bırakıp gitsem. Bıktım artık bu olanlardan, cidden bıktım...

"Tamam tamam, korkmuyorum senden tamam, sakin ol."

"Evet biliyordum, biliyordum korkmuyorsun benden, korkmuyorsun benden. Hem ben korkulacak biri değilim ki, ben korkulacak biri değilim, ben sadece bir kızı seven biriyim, ben sadece buyum, sadece buyum. Evet evet, sadece buyum."

Yine aynı sözleri ardarda tekrarlıyor, söylüyordu. Kötü anlamda söylemek istemem ama... Sanırım deli biriydi. Çok ağır sorunları vardı sanırım, ani ruh değişimleri yaşıyordu, sözleri tekrarlıyordu, kendi kendini teselli ediyor, olmayacak şeylere inandırmaya çalışıyordu. Acaba çocukluktan kalan travması falan mı vardı ?

Saçlarımda olan parmaklarını hafifçe yüzüme doğru indirdi, ardından çok sakin bir sesle konuşmaya başladı. Bu sakin sesi, bana hiç bilmediğim bir huzur vermişti. Neden böyle olmuştu hiç bilmiyordum, neden bana sakin sesi aniden huzur vermişti ?

"Aç olmalısın, ben şimdi senin için yemek yapacam, sen burada sadece beni bekle, korkma sana asla zarar vermeyeceğim, ve benden asla nefret etme tamam mı ? Evet evet, nefret etme, ben şimdi yemek yapmaya gidiyorum, sadece yemek yapmaya. Uzaklara gitmiyorum, bak sadece bu kapıdan çıkıcam ve sol tarafa gidicem, orada mutfak var bak orada yemekleri yapacam, senin için. Beni bekle ve benden sakın nefret etme, beni bekle."

Sözleri hem sakin, hem de telaşlı bir biçimde diyordu. Aslında sakin çıkıyordu, sadece aynı sözleri tekrarlaması, işte bu tarafı onun telaşlandığını belli ediyordu.

Bir ayağını koyduğu yataktan aniden durmuştu ve kapıya doğru yön almıştı. Kapıdan çıkmadan son kez bana taraf döndü ve bakmaya başladı. Onun bakmasıyla ben de ona bakmaya başladım.

Küçük gözleri vardı, ama o küçük gözlerin de yatan o derin ve karanlık çukuru görmek o kadar da zor değildi.

Gözleri sanki onun bu hayatta yaşadığı zorlukları anlatıyordu. Sanki bu cehennem dolu dünyada, bir kere bile olsa mutlu olmak, sevilmek, gülümsemek, çığlık atmak, haykırmak istiyordu. Sanki gözleri bunu açıklıyordu, ama kendi içi bunu dışarıya vurmuyordu.

Başını yeniden önüne çevirdi ve odadan çıktı. Odanın kapısını açtığı an yine içeriye ışıklar dolmuştu, ama kapattığında bu ışıklar son bulmuştu. Sadece odayı hafifçe aydınlatan lambanın ışığı kalmıştı.

Gözlerimden olan ağırlığı hiss ediyordum. Şu an ellerimle gözlerimi ovuşturmağı çok isterdim, ama lanet olası zincirler yüzünden bunu yapmamıyordum. Bileklerimin acıdığını artık hiss ediyordum, sanki yanıyordular.

Aradan bir süre geçtikten sonra kapı hafifçe aralanmıştı. Beni kaçıran, ismi Hyunjin olan kişinin geldiğini fark etmiştim. Ama ona doğru bakmıyordum, çünkü kendimi aşırı yorgun ve güçsüz hiss ediyordum. Ama onun bana baktığını anlaya bilmem çok zor olmamıştı.

Bana doğru küçük küçük adımlarla ireliyordu. Yatağımda hafif bir çöküklük hiss ettim. Hyunjinin benim yanıma oturduğunu anlamıştım. Sonra yine onun o sakin seslerini duydum.

"Angelina, hadi canım sevgilim gel, yemeklerini getirdim hadi ye."

Gözlerimi ona doğru çevirdim, o da bana güzel bakışlarıyla bakıyordu. Böyle dememe bakmayın, ona karşı nefret ten başka bir duygu sezmiyordum. Sadece fazla tepki vermesin, artık sakinleşsin diye ondan nefret etmediğimi söylemiştim.

Ellerini yakınlaştırıp gözüme düşen bir parça saç tutumunu yüzümün arkasına attı. Böyle yapması tüm vücudumu titretmişti. Neden böyle titrediğimi anlamamıştım, ama sorgulamadım da.

"Böyle nasıl yemek yiye bilirim ?" Diye sormaktan hiç çekinmemiştim. O aniden gözlerini benim zincirli olan ellerime çevirmişti. Benim ne hakkında konuştuğumu tam anlayınca gözleri açılmıştı.

NAPIYORSUN OLM BU NE

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


NAPIYORSUN OLM BU NE


Ah canım Namjoonum benim, anlaya biliyorum...

×Peşimdeki Psikopat× Hwang Hyunjin§Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin