22- Dünyanın En Rahat Omzu

27.8K 3.2K 2.2K
                                    

Shawn Mendes - If I Can't Have You

Tüm gece uyuyamamıştım.

Ara sıra gözümün daldığı olmuştu ama aradığım ve çok ihtiyacım olan o deliksiz uykudan fazlasıyla uzaktım. Devamlı uyanıp durmuştum, bir süre sonra gözümün dalması da imkânsız hale gelmişti. Bu yüzden sabahın köründen beri ayaktaydım. Ayılmak için yaptığım kahvemin ardından zihnimi de açtığım anda Semih hakkında düşünmeye başlamıştım.

Bisküvi jesti beni tüm gece uyutmamıştı. Devamlı aklıma gelip durmuş, tatlı gülüşü kafamda canlanmıştı. İnatla, ona karşı kurduğum tüm tabularımı yıkmaya başlamıştı ve bunun ilerisini hayal etmek dahi istemiyordum. Benim için, kalbim için Semih, büyük bir tehlikeydi.

Bu yüzden onu pes ettirmek adına bu kadar çırpınıyordum. Eğer pes etmezse de davranışları üzerinde çalışma bahanesiyle onu randevu günü kendisi gibi davranmamak konusunda zorluyordum. Çünkü biliyordum, eğer kendisi gibi davranırsa işim çok zor olacaktı.

Semih'le bir randevu.

Resmen, "Ben tehlikeyim!" diye bağırıyordu.

İçime derin bir nefes çekerek gerçek dünyaya dönerken neredeyse bir dakikadır asansörün tuşuna basmadan öylece durduğumu fark etmiştim. Kafamı iki yana sallayıp iyice silkelendim ve yedinci katın tuşuna basıp aynaya doğru döndüm.

Gözlerimin altı uykusuzluktan çökmüş olsa da makyajla bir kısmını toparlayabilmiştim. Uyuyamadığım için sabahın erken saatlerinde banyo yapmıştım. Saçlarımın hâlâ bir kısmı nemliydi ve şampuanımın kokusu etrafımı sarıyordu. Yüzüme renk vermesi için sürdüğüm allığım işe yaramış gibiydi. Her ne kadar kötü bir gece geçirmiş olsam da olduğum kadar dağınık görünmüyordum.

Asansör Semih'in evinin olduğu katta durduğunda kapıyı ittirip inmiş ve uzun koridorda ilerlemeye başlamıştım. Sonunda doğru daire numarasının önünde durduğumda zile uzanmadan önce kapının üstünde yazan isme baktım.

Semih Kaplan.

Hemen altına uykularımın katili yazmamak için kendimi zor tutmuştum doğrusu.

Cesaretimi toparlayıp zile bastığımda parmaklarımı saçlarımın arasından geçirerek kendimce düzeltmiştim. Onun için saçımı düzelttiğimi fark ettiğimde kafama bir fiske atıp derhal kendine gelmesini emrettim. İçeriden duyduğum koşar adımlardan saniyeler sonra kapı açıldığında neredeyse kendime gelmiştim ancak çelik kapının ardından çıkan Semih'le yine darmadağın olmuştum.

"Irmak, hoş geldin."

Keskin yüz hatları dudaklarındaki kocaman gülümsemeyle yumuşamıştı. Gri yeşil gözleri ışıl ışıl parlıyor, bana büyük bir sıcaklıkla bakıyordu. Hafiften nemli ellerini kuruladığı havluyla beraber koşarak kapıyı açtığı belli oluyordu. Ve elmacık kemikleri...

"Yüzünde un var."

Gülüşü solarken kaşları çatılmış, elini yüzüne doğru götürmüştü. "Nerede?" diye sorduğunda uzun parmaklarıyla çenesini süpürüyordu. "Şurası," diyerek kendi elmacık kemiğimi gösterdim. Gayet anlaşılır bir konum vermiş olmama rağmen Semih, çene çizgisini sildiğinde dışarıya derin bir nefes vermiştim.

Elini yüzünden çekerek "Neyse ne," diye mırıldandı ve kapıyı sonuna dek açarak geçmem için geriye çekildi. Ayakkabılarımı çıkarıp içerideki dolaba koyduğumda ikimiz de koridorda dikilmeye başlamıştık. Burnuma dolan kokuyla "Ne yapıyorsun?" diye sorduktan sonra Semih'e dönmüştüm.

14 ŞUBAT SENDROMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin