41- Sinirlendiğinde, Güldüğünde

25.8K 3.1K 1K
                                    

Cihan

Alıp verdiğim hızlı soluklar artık ciğerlerimi yakmaya başlamıştı. Kendimden çok uzaktaydım. Her zamanki halimden, sakinliğimden, oturup mantıklı bir biçimde olanları değerlendirebilecek o kişiden çok uzaktaydım. Her zaman fevri biri olmuştum. Hızlı yükselirdim, ani çıkışlarım vardı. Ama hiçbir ani çıkışım bu denli uzun sürmemişti. Sinirliydim ama sinir benim bünyemde beş dakikadan fazla barınmazdı.

Oysaki şimdi saatlerdir sinirden gözüm başka bir şeyi göremez olmuştu. Rahatlamam gerekiyordu ve neyse ki beni rahatlatacak tek şeyi biliyordum.

Kubilay'ın yüzünü başka yerine monte etmek.

Düşüncesi dahi ellerimin kaşınmasına neden oluyordu.

Semih abim, bana bulaşmamamı söylemişti. Kubilay adam toplayıp onu dövdürdüğünde, intikamını aldığımız takdirde Irmak'a zarar vermesinden korktuğu için bulaşma, demişti. Gelip geçerdi onun gözünde. Gururunun incinmesi önemli değildi. Irmak güvende olduğu sürece sorun yoktu.

Bunu ben de istemezdim. Kubilay gibi ne halt edeceği belirsiz heriflere bulaşmanın böyle can sıkıcı bir yanı vardı. Adil değildi. Benimle olan derdini benimle değil, benim değer verdiğimle hallederdi. Irmak'a değer verirdim. Ona zarar vermesini istememiştim. Ve bir zamanlar o piçin sevgilisi olan Gamze'ye de bulaşmasını istememiştim.

Gamze'nin aklıma gelişiyle adımlarım bir anlığına yavaşladığında kafamı kaldırıp geldiğim yere baktım. Son birkaç adımım kalmıştı. Yumruklarımı sıkarak o birkaç adımı da attığımda elimi kaldırarak kapıyı sertçe yumrukladım.

Sabrımın sonuna gelmiştim artık. Abimi dinlemeye çalışmıştım. Kızların başına bir bela açmamak için, Kubilay gereksiziyle vakit harcamamak için... Ama çok ileriye gitmişti.

Yarışı sabote etmiş, abimin canını tehlikeye atmıştı. 

Kazayı öğrendiğimde umursadığım tek şey abimin durumuydu, iyi olduğunu öğrendikten sonra zihnim başka detaylara takılmaya başlamıştı. Semih abimi motosikletiyle birçok kez görmüş, yarışlarına da tanık olmuştum. Tepe'yi, oradaki yolun içerdiği tehlikeleri biliyordum. Yolun inceldiği o nokta fazlasıyla riskliydi, evet. Ama abim... 

Çok iyi bir yarışçıydı. Adrenalini seviyordu ama motor üstünde dengesini de çok iyi korurdu. Tepe gibi riskli bir yolda tüm ciddiyetiyle yarışacağından emindim. Kaza yapması tabii ki bir ihtimaldi ama abim fazladan dikkat ederdi buna. Bu yüzden aklıma yatmamıştı tüm bunlar. Ve Irmak, abim kaza yapmadan önce Kubilay'ın yavaşladığını söylediğinde...

O anda içimi kaplayan kötü sese kulak vermemek için çok direnmişsem de bu piçin bir bokluk yaptığından emindim.

Yavuz da bundan emindi, ben eşeleyene kadar söylememişse de tuhaf bir yarış olduğunu ağzından çıkarmıştı. Irmak, motosikletten ve o ortamdan anlayan biri değildi. Zaten şüphelerini dile getirirken kendisi de ağzından çıkanlara inanamıyordu. Bunda hem yaşadığı şokun etkisi vardı hem de bir şeyleri yanlış anlamış olabileceğini düşünmesi. Ama Yavuz da onunla aynı fikirdeydi. 

Bir kere Tepe'de yarışmışlardı. Uzun zamandır kimse orada yarışmıyordu. Son yarışta biri hayatını kaybetmişti ve bir daha kimse de orada yarışmaya cesaret edememişti. Kubilay korkağı ise ne hikmetse abim gibi bir yarışçıyı Tepe'de yarışmaya çağırıyordu. Bir şeyler planladığı belliydi. Ve kazanın gerçekleştiği an Yavuz, bir şeylerin ters gittiğini söylemişti.

"Semih kazanıyordu," demişti. "Kubilay yavaşladığı anda Semih, dengesini kaybetti."

Bunları bir de Yavuz'dan duyduğumda, geriye kalan tek şey Yavuz, Kubilay'ın yerini öğrenene kadar sakin rolü yapmaya devam etmekti. İstediğim bilgiyi alana dek öfkemi içimde tutmayı başarmıştım. Ve Yavuz, telefonu kapatıp Kubilay'ın nerede olduğunu öğrendikten sonra da sakince başımı sallamış, ailemin yanına döneceğini söylemiştim. Sakinliğim göz yanıltıcıydı. Onları da yanıltmıştı. Aslında gideceğim yerin ailemin yanıyla bir alakası yoktu. O şerefsizi bulmaya gidecektim.

14 ŞUBAT SENDROMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin