46- Kavga

24.2K 2.6K 1.6K
                                    

Asansörden çıkmadan önce son kez saçımı düzeltirken yüzüme benden izinsiz kocaman bir tebessüm yayılmıştı. Heyecandan küt küt atan kalbimle asansörden indim ve koridorda ilerlemeye başladım. Bir yandan da çantamdan Semih'in evinin yedek anahtarını çıkarmaya çalışıyordum. Saçma bir şekilde titreyen parmaklarım yüzünden anahtarı bir türlü tutup çıkaramazken adımlarımı kapının önünde durdurdum ve çantaya elimi daldırdım.

Anahtar neredeydi?

Almayı unutmuş olamazdım. Unutmadığımdan emindim. Yoksa gerçekten de unutmuş muydum? Elimle alnıma bir tane geçirip nefesimi dışarıya üfledim. Anahtarı çantamın içinde uzun uzun aramamak için montumun cebine koyduğum bir saniye sonra aklıma geldi. Kursağımda kalan hevesim tekrardan yerine dönerken Semih'in bana verdiği anahtarı hızlıca montumun cebinden çıkarıp kapı deliğine soktum.

Kapıyı sessiz olmaya özen göstererek açıp içeriye girdikten sonra aynı özenle ardımdan kapatmıştım. Ayakkabılarımı çıkarıp ayakkabılığa yerleştirdim ve montumla çantamı vestiyere astım. Parmaklarımın ucunda ilerleyerek banyoya girerken ellerimi güzelce yıkamış, kâğıt havluyla kurulamıştım.

Heyecanla Semih'in odasına doğru ilerledim. Kapıyı aralık bıraktığını gördüğümde gülümsemem genişlemişti. Gece gerçekten çok geç yatmıştı çünkü yanlışlıkla erkenden kalkmak istemiyordu. Odasının kapısını da muhtemelen benim kapıyı açma sesime uyanmamak için aralık bırakmıştı. Uykusu hafifti.

Parmak ucumda yürümeye devam ederek odasına girdiğimde Semih'in yatağı içindeki görüntüsüne baktım. Kaburgasından dolayı hafif oturur pozisyonda uyuyordu. Başını kendi omzuna yaslamıştı. Siyah saçları dağılmış, alnına düşmüştü. Yanakları hafifçe kızarmıştı.

Aşırı tatlıydı.

Eğer iyileşme döneminde olmasa üstüne atlayıp onu öyle uyandırırdım.

Ama maalesef ki şu anda iyileşme dönemindeydi. Bunları daha uygun bir zamanda yapmayı aklıma not edip yavaşça Semih'e yaklaştım. Bir dizimi yatağa bastırdığımda biçimli kaşlarının çatıldığını gördüm. Uykuyla mırıldandı.

Ellerimi de yatağa bastırıp yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Dudaklarımdan önce sıcak nefesim çarptı yanağına, irkildiğini hissettim. Ona ne olduğunu anlama şansı tanımadan dudaklarımı yanağına bastırdım. Oraya derin bir öpücük bıraktığımda Semih'in eli, hafifçe belime yerleşti ve beni tuttu.

"Günaydın," diye fısıldadım kulağına doğru. Başımı usulca omzuna yasladım. Hafif gülüşünü duydum. Yüzünü bana doğru çevirdiğinde dudaklarını saçlarıma bastırmıştı.

"Günaydın güzelim," dedi uykulu, boğuk sesiyle. Midemde bir şeyler tepindi. Semih'in eli sıkıca belime sarılırken başını da bana çevirdiğini fark edip yukarıya baktım. Gri yeşil gözleri, artık gri yeşil değildi. Oraya bir de kırmızılar eklenmişti.

Gerçekten de çok geç yatmıştı ve zar zor açık tuttuğu gözlerinden hâlâ uykusu olduğu belli oluyordu.

"Sen cidden salaksın. Biliyorsun, değil mi?"

"Hmm-hmm," dedi boğazının gerisinden gelen bir sesle. Beni de aptala çevirdi. Gözleri yüzümde gezinirken uykuyla iç geçirip başımı yeniden omzuna doğru çekti. "Uyandığım an seni gördüğüme göre artık uyuyabilirim."

Kolu, belime daha sıkı bir şekilde sarılırken bedenini bana doğru çevirdi. Burnum, boynuna sürtündüğünde kokusu da ciğerlerime dolmuştu. "Ama benim uykum yok ki," diyerek itiraz ettim. "Ben uykumu alıp da gelmiştim."

"Bu beni ilgilendirmez," dedi. Bedenini aşağıya kaydırdı ve boynuma doğru sokuldu. Başını göğsüme yaslarken kolunu da bana sıkıca sarmıştı.

14 ŞUBAT SENDROMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin