35- Kaplanın İni

27.6K 3.5K 1.6K
                                    

Chase Atlantic - Slow Down

Semih

Doğaçlama bir şekilde gelişen acındırma numaramda hesaba katmadığım bir şey vardı.

Bacağım öyle çok (!) yanmıştı ki motosiklet süremeyecek haldeydim.

Bu gerçeği, motosikletimi park ettiğim yere doğru ilerlediğimde Irmak'ın beni durdurmasıyla ancak fark etmiştim.

"Şu durumda sürecek halin yok herhalde," dedi kaşlarını çatarak. Ciddi surat ifadesini ısırma isteğim, bir süre için dikkatimi dağıttı. Sürebileceğimi söyleyerek dürüst davranabilirdim ama şımarıklık yapmak daha çok işime geliyordu.

"Dayanırım," dedim tüm ciddiyetimle. Duygu sömürüsü, en iyi olduğum alanlardan biriydi. "Bir daha yola katlanmak zorunda kalma."

Gri mavi gözleri, öfkeyle yüzüme baktı. Ajitasyonum pek gerçekçi değildi çünkü suratına baktıkça sırıtasım geliyordu, sürekli canımın yandığını unutuyordum. En azından canım yanıyormuş gibi davranmayı... Ama Irmak, bunun farkında olmayacak kadar şapşallamıştı.

Beni bu kadar erken karşısında görmeyi beklemiyordu ve bunu sindirememişti. Bocalamış ruh hali kendini çok belli ediyordu.

"Saçmalama," diye homurdandı. Bir şeyler söylendi, yine tatlılığından odaklanamadım. Cümlesinin sonlarına doğru sesi kısıldığında gözlerimi kırpıştırarak kendime geldim. Irmak, motosikletime doğru yürüdü ve kaskımı eline aldı.

"Yoksa sen mi süreceksin?" diye sordum. Soruma cevap vermedi. Pürdikkat kaskıma bakıyordu. Parmağıyla üzerindeki bir noktaya dokunup başını kaldırdı.

"Çıkarmayı unutmuşsun," dedi. Randevu günü kaskıma yapıştırdığı ufacık kalp çıkartmasından bahsediyordu. Tırnağının kenarıyla çıkartmayı sökmeye çalıştığında hızlıca müdahale ederek elini tuttum.

"Unutmadım," dedim sadece. Gözleri, şaşkınlıkla irileşti. "Bilerek çıkartmadım."

"Doğru," diye mırıldandı Irmak. Kendi kendine güldü. "Sonuçta adı çıkartma değil mi? Çıkarılabilecek bir şey olsaydı adı çıkart olurdu."

Gerçekten de Cihan'ın dediği gibi, kelime şakaları yapıyordu. Ancak Cihan neyini bu kadar abartmıştı anlamıyordum. Gayet de güzel şakaydı ve çok komikti. Onunla birlikte güldüm. Şakasına mı yoksa onun kendi şakasına gülmesine mi güldüm, buna takılmadım. Tek bildiğim onunla beraber gülmenin ruhuma ilaç gibi geldiğiydi.

Güzel gülüşü yüzünde asılı kalırken birden ifadesi ciddileşti. "Ay, senin bacağın yanmıştı!" dedi, eliyle bacağıma yelpaze yaptı. Bana biraz yaklaştığında serinletmek yerine beni cayır cayır yaktı.

"Sadece bacağım mı..." diye fısıldadım. Kafasını kaldırdı. "Başka neresi yandı?" diye sordu. Kahvenin nereye döküldüğünü anlamaya çalışarak aşağıya baktı. Gözlerinin kaydığı noktayla ürperdim.

"Yok, orası değil." Boğazımı temizlediğimde Irmak da aynısını yaparak bakışlarını kaçırdı. Konuya devam etmemem, hiçbir şey söylememem için içten içe dua ettiğini anladım. Bu yüzden, konuşmaya devam ettim. "Orada bir sıkıntı yok, çok şükür."

Bir şeyler homurdandı. Tam olarak duyamasam da konuşmaya devam ettiğim takdirde oramın yanmaktan başka problemlerle karşılaşacağından emin olarak çenemi kapalı tuttum. Sonuçta önemliydi.

14 ŞUBAT SENDROMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin