dix-sept

2.1K 173 149
                                    

Bölüm şarkısı; Noah Cyrus- Again

12 Mayıs, 02:48

Baharın gelmesiyle soğuk havanın artık etkisini yitirmeye başladığı şehirde Alparslan balkonundaki sandalyede oturmuş saatin 2:51 olmasını bekliyordu. Gece vakti olduğundan hafif üşüse de yine de balkonda beklemeye devam etti. İçi içine sığmıyordu çünkü bu gece, fazlasıyla önemliydi.

Beklediği saate bir dakika kaldığını fark ettiğinde elini kalbinin üzerine koydu sakinleşmek adına. Bu kadar heyecanlanmasına gerek yoktu belki de ama yine de kendine hakim olamadı. Birisi ona bir sene içinde böyle bir adama dönüşeceğini söylese büyük ihtimalle ona güler geçerdi fakat şimdi kendi bile kendisini tanıyamıyordu. Yine de halinden memnun olduğunu düşündü o an, sevip sevilmenin güzel olduğunu düşündü.

Saat geldiğinde telefonunu eline aldı ve sevgilisinin numarasını bulup arama tuşuna bastı. Onu uyandıracağını biliyordu, hatta belki açmazdı bile. Ama yine de o an konuşmak istiyordu. Uykusundan uyandırmaya kıyamasa da bu anın çok değerli olduğunu düşünüyordu.

Üçüncü çalıştan sonra hala cevap alamadığında açmayacağını düşündü Alparslan. Ama düşündüğü gibi olmadı. Sevgilisinin uykulu ve hışırtılarla dolu olan sesi kulağına geldiğinde gülümsedi.

"Aşkım sabah mı oldu, burası hala karanlık. Gözümü mü açmadım acaba?"

Tatlı mırıldanmasıyla gülümsedi. Bu kadar uykulu haliyle ilk kez karşılaşıyordu. Birlikte yaşadıkları zaman onu arada böyle uyandırıp tatlı tatlı konuşturmayı aklına not etti.

"Hayır sevgilim, daha sabah olmadı." diyerek karşılık verdi ona.

"Neden aradın peki, kötü bir şey yok değil mi?"

Kötü bir şey yoktu. Buğra hayatına girdiği günden beri kötü hissettiği çok az zaman olmuştu. Küçüğünün enerjisi, sevgisi ve gün içerisindeki tüm neşeli halleri Alparslan'ın ruhunu aydınlatıyordu. Buğra'yı sevmenin baharda açmış güzel bir çiçeği koklamak gibi olduğunu düşündü Alparslan, içine her çektiğinde ciğerlerini polenleriyle süslüyordu.

"Hayır kötü bir şey olmadı. Ben başka bir şey için aradım."

Saatlerdir balkonda hangi cümleleri kuracağını düşünmüştü ama şu an hiçbiri aklında değildi. Sevgilisinin sesini duyduğu anda bütün aklı uçuyordu.

"Hm, neymiş?"

Yeniden uykuya dalmak üzere olduğunu belirten sesine güldü Alparslan. Biraz daha beklerse uykusundan dolayı ne söylediğini anlamayacaktı bu yüzden kalbinden diline dökülen her şeyi söylemeye başladı.

"Tanışma yıl dönümümüz kutlu olsun sevgilim, uykundan uyandırdığım için özür dilerim ama saatin önemi vardı. Geçen sene bugün tam bu saatte aynı oyuna denk geldik. Karşı takımdaydın ve seni öldürdükçe gitgide çirkefleşiyordun, bana etmediğin küfür kalmamıştı. Sonra benden hıncını alamayıp bire bir oynamayı teklif etmiştin ama o zaman da yenilmiştin."

Aklına gelen anılarla dolu gözleriyle güldü Alparslan. Dün gibi hatırlıyordu bir çocuk gibi sinirinden ağlamak üzere olduğunu. O gece sövülmedik aile ferdi kalmamıştı.

"Baktın beni yenemiyorsun benim gibi oynamak istediğini söyleyip benimle beraber oynamaya başladın. İlk başlarda çok kavga ediyorduk ama sonra çok iyi arkadaş olduk. Sonra da aşık olduk ama sen hala benim gibi oynayamıyorsun."

Karşı taraftan burun çekme sesi geldiğinde "Ağlıyor musun?" diye sordu sevgilisine. Kendisi de ağlamak üzereydi ama onun ağlamasını istemiyordu. Yeterince ağlamıştı zaten bu zamana kadar, artık hep gülsün istiyordu.

"Ben de iyi oynuyorum ki."
Ağlamaklı sesiyle çemkirdiğinde Alparslan yeniden gülümsedi. Onun ağzından çıkan tek bir cümlenin bile kendisine ne kadar huzur verdiğini öğreneli çok olmuştu.

"Seni çok seviyorum Buğra. İlk tanıdığım çirkef Buğra'yı da, sonrasında bana kendini açan yaralı Buğra'yı da, bana aşık Buğra'yı da. Her halini çok seviyorum, iyi ki hayatımdasın. Bana güvendiğin için, sırtını dayadığın için teşekkür ederim sana. Oyunuma denk geldiğin için, oyunda yenemesen bile beni kendi güzelliğine yenik düşürdüğün için teşekkür ederim. Sana aşığım."

Sesi titreyerek kurduğu cümleleri tamamladığında hafiflediğini hissetti. Kurduğu cümlelerin balkonda düşündükleri ile hiçbir alakası olmaması o an çok hoşuna gitti çünkü planlı  olmasındansa kalbinden geçenleri direk söylemek daha güzeldi.

"Sana çok aşığım biliyorsun değil mi?" Buğra'nın hala ağladığını duyduğunda ona kızmak istedi, tuttu kendini. Gözyaşlarını silemediği her an için kendine kızdı sadece.

"İyi oynamak umrumda değildi ki benim. Ben sadece yanımda birisi olsun istemiştim. Kavga da etsek yanımda oluyordun işte. Ne söylediğini anlasam bile anlamamış gibi yapıyordum, seninle daha fazla zaman geçirebilmek için. Delirttiğim geceler için özür dilerim." diyerek güldü Buğra. Hem ağlayıp hem gülmek bir tek ona yakışabilecek bir eylemdi zaten.

Alparslan bu cümleleri beklemiyordu, kendisinin ondan kopmak istemediği anlarda onun da kendisinden kopmak istemediğini duymak ciğerlerindeki tüm karbondioksit miktarını sıfıra indirecek bir nefes aldırttı kendisine. Sevilmek diye düşündü, gerçekten güzel şeymiş.

"Sen beni hayata döndürdün derken hiç şaka yapmıyordum ben Alparslan. Yaşamak için hiçbir amacım yoktu, sen benim bu karanlıktan çıkış anahtarım oldun. Sevgilim, iyi ki ellerimi tuttun. İyi ki sevdin beni. Şu hayatta başıma gelen en güzel şeysin sen. Asıl ben teşekkür ederim beni durmadan yendiğin için. Bana yenildiğini söylüyorsun ama benim kalbim senin avuçlarının arasında. Hep de öyle kalsın tamam mı?"

Alparslan görmeyeceğini bilse de kafasıyla onayladı ağlayarak konuşan çocuğu. 'Tamam' demek ise gözlerindeki yaşı silerken geldi aklına. Sonra kendisine de kızmayı bıraktı. Bu gecelik sevgilisinin ağlamasına izin verdi, kendisi de ona eşlik etti. Çok sevgiden dolayı mutluluktan ağlamanın bir zararı olmayacağını düşündü, nankörlük etmek istemedi. O gece sabaha kadar beraber ağlayıp beraber gülüştüler. Hava aydınlanmaya başladığında ise Buğra telefonda konuşurken uyuyakaldı.

Onun düzenli nefes seslerini dinlerken içini kaplayan huzurun adını koymaya çalıştı Alparslan. Ama aklında dolanıp duran tek cümle 'sevmek, gerçekten güzel şeymiş' oldu.

Jolie Laide (bxb)Where stories live. Discover now