spécial

1.3K 75 236
                                    

Ağğğ nası özledim bayılcam siz de özlediniz mi😭

İyi okumalaaar💛

Buğra şirket kapısından içeri girerken artık kendisini tanıdıkları için kontrol yapma gereği duymayan güvenliklere selam verdi. Aslında konuşabilirdi ama şu an canı konuşmak istemiyordu. En son konuştuğunda dalgınlıkla Türkçe konuştuğunu beş dakika sonra fark edip garip bakışların hedefi olduğu için utanıyordu. En azından olayın üstünden birkaç ay geçmeliydi. Bu utanç verici anısını düşünürken yüzüğüyle oynamaya başladı. Ne zaman utansa, stres olsa ya da üzülse yüzüğüyle oynamayı alışkanlık edinmişti. Bir nevi güven duygusunu hissetmek gibiydi. Daha sonra asansöre binip yirmi ikinci katın düğmesine bastı.

Aynada kendisini şöyle bir süzdü, saçlarını parmaklarıyla alnına doğru taradı ama yapılı oldukları için inmiyordu. Sinirleri bozulunca biraz daha çekiştirdi. Daha sonra asansörün içindeki kameraya baktı, bu şirkette durmadan utanç verici şeyler yaşıyordu. Üstündeki lacivert gömleğin bir düğmesini daha kapatıp teninin görünmesini tamamen engelledi. Altındaki siyah pantolonu belinden tutarak biraz yukarı çekiştirdi. Bu aralar çok yoğun çalışmaktan yemek yemeyi unutuyordu. Elleriyle birkaç kez solgun yüzüne dokundu. Yeşilleri biraz yorgun bakıyordu ama sorun değildi.

Asansörün kapısı açıldığında çıkarak kendini uzun koridora attı. Oradaki birkaç çalışana daha selam verdi. Daha sonra sağa dönüp yürümeye başladı. Elinde kendine ağırlık yapan çantadan bir an önce kurtulmak istiyordu. Adımlarını hızlandırdı, odanın önündeki masada oturan kadın onu gördüğü an ayağa kalktı.

"Hoşgeldiniz Buğra Bey."

Buğra ona samimiyetsiz bir gülüş gönderdi. Onu sevmiyordu. Koskoca Fransa'da nefret ettiği tek Türk olabilirdi.

"Neden kocamın peşinden Fransa'ya geldin sen?"

Kadın Buğra'nın bu hâllerine alışık olduğu için dudaklarını birbirine bastırdı. Her seferinde yaptığı açıklamayı bir kez daha yapmaktan gocunmadı.

"Eşim Fransız Buğra Bey, burada yaşamak istiyorduk. Aynı sizin gibi."

Buğra zaten bildiği bu bilgiyle yüzünü buruşturdu. Neden onlarla aynı zamanda gelmişlerdi ki? Sinir oluyordu. Odanın kapısını açmadan önce ona dönerek, "Alparslan'a söyleyeceğim, seni kovacak." dedi. Kadın böyle bir şeyin olmayacağının bilincinde, "Tamam Buğra Bey." diyerek masaya geri oturup arkasını döndü. Ona bakarken gülemiyordu. Alparslan ile senelerdir çalışıyordu. İkisi de neredeyse aynı dönemde Fransa'daki şirkete geçtikleri için onun asistanlığını yapıyordu. Eskiden bir asistana ihtiyacı olmasa da şimdi pozisyonu daha yüksekti. Üstelik ilk geldiklerinde kimseyi pek tanımadıkları için bu durum ikisi için de iyi olmuştu.

Buğra ise bunu kabullenemiyordu. Kadının onlardan büyük olması, Alparslan'ın ona kimse yokken abla diye seslenmesi ya da evli olup iki çocuğu olması umrunda değildi. İnat etmişti işte, sevmiyordu. Tabi ki kimse onu takmıyordu.

Odaya çat kapı girdiği için Alparslan'ın bakışları ona döndü. Anında gülümsemeye başladığında Buğra'nın içi huzurla doldu. Onu çok özlemişti, kollarına atlayıp öpmek istiyordu. Kendini tuttu. Suratını asabildiği kadar astı. Alparslan hızlı bir şekilde yanına geldi.

"Sevgilim, hoşgeldin."

Sarılmak istediğinde birkaç adım geri gitti. Alparslan elleri boşluğa düştüğünde sesli bir nefes verdi. Sabrının sonuna gelmişti ama onu kırmamak için ses etmiyordu. Birkaç gün önce eve geldiğinde çok saçma bir sebepten kavga çıkarmış, o günden beri de kendisiyle barışmıyordu. Sarılmasına, dokunmasına ve öpmesine izin vermiyordu. Normalde beş dakika içerisinde çözülmesi gereken bir mesele olmasına rağmen Buğra yanaşmıyordu. Günlerdir onu sadece uyurken öpebiliyor olmak moralini bozuyordu.

Jolie Laide (bxb)Where stories live. Discover now