vingt-sept

2K 167 129
                                    

Hayat her zaman toz pembe olmuyordu. Her ne kadar pamuk şeker misali tatlı görünse de arkasında her zaman gizlediği simsiyah yağmur bulutları oluyordu. Alparslan bunu en iyi şekilde deneyimlemişti. Sevgilisini toz pembe bir dünyada yaşatmak isterken her şeyi eline yüzüne bulaştırmış, onu o karanlık bulutların arasında yalnız bırakmıştı. En kötüsü de Buğra yağmurdan ve şimşekten korkardı. Onu en büyük korkularına esir düşürmüş, ruhunun en ince camlarını kırmıştı. Kendisi dahi bu yaptığı aptallığı kabullenemezken Buğra'dan çaresizce af dilenmesi ne kadar acınası bir durumda olduğunu gösteriyordu.

Kendisiyle konuşmadığı üç gün, Alparslan için tam anlamıyla kabus gibiydi. Sevgilisi önce mesajlarını engellemiş daha sonra tamamen numarasını engellemişti. Başka telefonlardan aramayı denemişti ama Buğra arayanın o olduğunu bildiği için hiçbir aramaya cevap vermemişti. Elbette o olduğunu biliyordu, Buğra'yı kendisinden başka kimsenin aramayacağı aklına geldiğinde kendinden daha çok nefret etti.

Şimdi ise ona anlatması gereken çok şey vardı. Ama yaklaşık iki dakikadır susmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu. Onu çok özlemişti. Sesini, gülüşünü, adını onun ağzından duymayı şu üç günde çok özlemişti ama sesini duymaya da bir o kadar korkuyordu. O ses tonundaki kırgınlığu, soğukluğu kaldırabileceğini düşünmüyordu.

"Konuşmayacaksan kapatıyorum."
Buğra mesafeli bir sesle konuştuğunda bütün vücudunun zehirle dolduğunu hissetti Alparslan. Karşısındaki çocuğun sesi sevgilisinin sesine benzemiyordu. Ona bunu kendisinin yaptığını bildiğinden nefesini tıkayan bütün acısını yutkunarak bastırmaya çalıştı.

"Hayır, kapatma sakın. Ben sadece nereden başlayıp nasıl anlatacağımı bilemiyorum."

Gerçekten de bilmiyordu. Eğer onu affetmezse ne yapacağını bilmiyordu. Büyük ihtimalle içinde bulunduğu evi kendisiyle birlikte yakıp kül ederdi.

"Umarım bizi bu hale getirmene değecek sebeplerin vardır, Alparslan. Yoksa seni nasıl affederim bilmiyorum."

Affedilmeme ihtimalini Buğra'nın ağzından tüm çıplaklığıyla duymak bütün vücudunun elektrik çarpmış gibi korkuyla titremesine sebep oldu. Bu yüzden daha fazla uzatamadı. Bir şeyleri saklayarak çözüme ulaşamayacağını yine ve yeniden en zorlu yoldan öğrenmişti. Düğümlenen boğazını ıslatmak için bir kez yutkundu ve eline yüzüne bulaştırdığı olayı anlatmaya başladı.

"Çalışıyordum. Mezun olduğum günden beri yaz okuluna kalanlara ve alt sınıflardaki öğrencilere ders veriyorum. Okula gittiğim yalan değildi. Ne kadar öğrenci bulabilirsem hepsine ders vermeye çalışıyorum. İki gündür okul tadilatta diye okulun yanındaki kafede çalışıyorduk. Senden sakladığım için özür dilerim."

Söylediklerinden sonra karşı tarafta büyük bir sessizlik oldu. Büyük ihtimalle kötü bir şey olmadığı için rahatlamıştı ama aynı zamanda hala saklamasının sebebini sorguluyordu. Bu açıklamanın yeterli olmadığını kendisi de biliyordu.

"Paraya mı ihtiyacın vardı?"

"Evet."

"Neden bana söylemedin?" diye sorduğunda artık söylemekten başka çaresinin olmadığını biliyordu Alparslan. Ne büyük heveslerle başladığı işi bu kadar boktan bir şekilde sonlandırmış olmak içini fazlasıyla acıtıyordu ama hiçbiri Buğra'nın içinde kopan fırtınalarla yarışamazdı, bunu da biliyordu.

"Çünkü sana sürpriz yapmak istemiştim."

"Alparslan ne sürprizi Allah aşkına, neyden bahsediyorsun?"

"Buraya geleceksin diye üniversitenin yakınlarından bizim için bir ev tuttum. Bizimkilerden de destek aldım ama yine de yeterli değildi. Sana söylesem izin vermeyeceğini biliyordum.
Bu yüzden mezun olduğumu gizleyerek okulda çalıştım işte. Özür dilerim biliyorum çok çok aptalca ama ben olayın buraya geleceğini düşünemedim. Buraya geldiğinde her şeyi anlatacaktım sana. Özür dilerim sevgilim."

Jolie Laide (bxb)Where stories live. Discover now