Sızı

2.9K 159 103
                                    


Yaşantımın içine gizlenen garip paradokslar beni fazlasıyla korkutuyordu. Zihnimin her köşesine, belli aralıklarla serpiştirilmiş belirsiz anılar. Beynimin içinde kilitli bir kapı ve her defasında açmak için uğraştığım, fakat anahtarını bir türlü bulamadığım bir kapı.

Hayatımın meçhul bir
yerindeyim artık. Umarım bir gün, tüm bu işaretlerin bana ne anlatmaya çalıştığını bulabilirim...

***
Tuğrul'la yorucu bir günün ardından kaldığımız otele geri dönmüştük. Tuğrul bendeki gariplikler silsilesine anlam veremiyor, beni çözmeye çalışıyordu. Demin yaşananların derin etkisindeydi hala. Pek konuşmamaya çalışırken, gözlerindeki ifade bana her şeyi anlatıyordu. Ya benden korkuyordu? Ya da tıpkı bay Lamor gibi hastalığımı fark ediyordu. İkinci ihtimal daha yüksekti. Tuğrul'u tanıdığım kadarıyla kolay kolay korkabilecek biri değildi.

Broş olayından sonra bana karşı yine tuhaf bir soğukluk duyuyordum kendisinden. Bana o denli aşkla bakan adam, istediği zaman aramıza kilometrelerce mesafe koyabiliyordu.

Beni otele bıraktıktan sonra yine bir işi olduğunu söyleyerek çekip gitti.
Hiçbir şey diyemedim, ardından kapıyı kapatmaktan başka.

O gece Tuğrul'u geç saatlere kadar bekledim ama ne o gece, ne de sonraki gece gelmedi. Bana yabancılaştığı zamanlarda ben de yabancılaşıyordum. Bir türlü aramaya cesaret edemiyordum. Telefonu kaç kez elime aldıysam da yine aramadan yerine bıraktım. Aramızda hep tuhaf bir mesafe var ve ben bunu asla aşamıyordum. Zamanımın çoğunu odamda televizyon izleyerek geçirirken, bu lüks otel odasında yapayalnız Tuğrul'un geleceği anı bekler olmuştum özlemle.
Yemeklerimi genelde odamda yerdim. O akşam bir hayli sıkılmıştım. Akşam yemeği için otelin restoranına gitmeye karar verdim. Şık bir elbise giyerek makyajımı yaptım ve
doğrudan aşağıya, yemek salonuna indim.

Restoran bir hayli kalabalıktı. Müşteriler ise en az mekan kadar gösterişliydi. Tuğrul'dan ötürü bana oldukca yoğun bir ilgi gösteriliyordu. Beni kapıda görür görmez en güzel masalarını benim için hazırlatarak, bana masama kadar eşlik edildi. Bir başıma Işıl ışıl olan masaya geçip oturdum. Masamda gümüş bir şamdan, kırmızı büyükçe bir menü ve daha önce hiç görmediğim cinsten beyaz kırmızı çiçekler mevcuttu. Smokin ve papyon takmış garson, iki elini önde birleştirmiş halde siparişimi bekliyordu ki birinin "Esin hanım" diye seslendiğini duydum.

Başımı kaldırdığım sırada bu kişinin şatodaki büyük partide tanıştığım, Aslan bey olduğunu farkettim. Tüm sempatik ve cana yakın tavrıyla, hemen eğilip gayet kibar bir şekilde elimi öptü.

"Sizi burada görmek ne şeref hanımefendi"

Pek yüz vermemeye çalışsada, ısrarlı tavrı beni konuşmak zorunda bırakıyordu. Karşımda duran sandalyeye izin almadan çoktan oturmuştu bile.

"Tuğrul sizin gibi güzel bir bayanı nasıl oluyorda yalnız bırakabiliyor?"

Yüzüne görmemek adına önümdeki koca menüyle yüzümü kapatırcasına bakar gibi yapıyorken, cılız bir sesle yanıt verdim.

"Evet bir işi çıktı. Gitmek zorunda kaldı."

Aslan heyecanlı bir tipti ve  sürekli olarak konuşuyordu. Ben ise çabuk kalkması için tek kişilik sohbetine pek de iştirak etmemeye çalışıyordum.

"Demek evleniyorsunuz? Çok şaşırdım. Tuğrul'a evliliği düşündüren ilk kadın, vay be. Açık konuşmam gerekirse şaşkınlığım çok büyük"

"Neden? Sizde mi beni yakıştıramıyorsunuz Tuğrul'a?"

Şöyle bir gerildi ve  sandalyesine yapışarak:

ELIYS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin