You're just like an angel

660 85 68
                                    


Anahtarı çevirip kapıyı açtığında karşılaştığı soğuk ve karanlık manzara Rin'in alışkın olduğu bir manzaraydı.

Ayakkabılarını çıkarttıktan sonra kapıyı kapattı ve ışıkların anahtar düğmesine bastı. Çantasını tekli koltuklardan birisine attı, bir şeyler atıştırmak için mutfağa gideceği sırada ev telefonunun sesi buna engel oldu. Okuldan dolayı yeterince ağrımış ve hala ağrıyor olan başına bir işkence daha çektirmemek adına telefonu hızlıca açtı.

'Baban da ben de gece mesaisine kalacağız oğlum. Dolapta yemek hazırladım senin için ısıtıp yersin. Sabah görüşürüz.'

Rin mimik dahi oynatmadan sesli mesajı sildi.
Kimsenin birbiriyle göz teması dahi kurmadığı Rin'in alelacele bir şeyler atıştırıp kendisini evden dışarıya attığı sabahlara görüşmek denirse evet, görüşeceklerdi.

Günün büyük bir kısmında yediği tek şey portakallı buz olduğundan ,öğle arasını matematik testi çözerek geçirdi, zaman kaybı olabilecek herhangi bir baygınlık yaşamama adına kısa bir iç çekişin ardından annesinin söylediği gibi buzdolabını açtı. Annesinin hazırladığı tabağı dolaptan çıkarıp mikrodalganın içerisine koydu ve fırının zamanını ayarladı.

Mikrodalga yemeği ısıtına kadar çantasını odasına götürdü, kitaplarını çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Yemek yiyeceği köşeyi hazırladıktan sonra mutfağa geri döndü. Sandalyeye oturup mikrodalganın süresinin bitmesini bekledi. Zaten bu da çok uzun sürmedi. Fırının kapağını açıp tabağı çıkarttıktan sonra Rin'in tek kişilik ziyafeti (!) hazırdı.

Yemek tabağıyla odasına geldiğinde odanın kapısını ayağıyla kapattı ve ardından planladığı gibi okul çalışmalarına daldı. Okulda işlenen konuları çoktan bitirmiş sayılırdı amacı onların da önüne geçmekti. Hedefine ulaşmak istiyorsa var gücüyle koşmalıydı.

Yüzeyde bütün bu ders merakını ileride Japonya'yı yönetecek bir bürokrat olmak istemesine bağlıyordu. Haftalık olarak gittiği psikoloğuna da aynen bu şekilde anlatmıştı.
İpleri elinde tutan bir kuklacı olmak istediğini söylemişti. Psikoloğu Anri-san'ın karşı bir soru yönelteceğini düşünmeden.

'Bunu gerçekten istiyor musun Rin? Bu senin kalbinden gelen bir istek mi yoksa baş etmek için kullandığın bir kalkan mı?'

Bunu gerçekten istiyor muydu? Ne demekti bu Rin tabi ki de istiyordu! Yoksa neden çabalıyordu ki! Hedefine ulaşmak istiyordu, evet. Bir dahaki randevusunda Anri-san'a bu düşüncelerini eksiksiz bir şekilde aktaracaktı. Bu sayede kadın Rin'in aklınu bulandıran ve zamanından çalan soruların cevabını düşünmekle uğraşmak zorunda kalmayacaktı.

Cevapların bas bas bağırışına rağmen Rin'in düşünmekle uğraşması tam bir komediydi ya, boşverin. Evde onun dışında kimsenin olmadığı gerçeğini bile göz ardı etmek isteyen birisinden bahsediyoruz.

Düşüncelere daldığı için parmaklarının arasındaki kalemi kağıda çok bastırdı ve kalemin ucu kırıldı bu da Rin'in az da olsa irkilmesiyle sonuçlandı. Sinirlenmemeye çalışarak alt dudağını hafifçe kemirdi. Sonra derin bir nefes verdi ve matarasından bir yudum su içti.

Ders çalışırken kafasını dinç tutmalıydı. Bir yerlere dalıp gidemezdi. Evde tekken hiç yapamazdı bunu. Yoksa olan değeri de kum taneleri gibi akar giderdi.

Bir yandan ders çalışıp bir yandan da yemek yediği dakikaların ardından Rin planladıklarının bir kısmını bitirdi. Fazla odaklanmak beynini yorduğundan kafası şu an alev alev yanıyordu.  Bunu üstelemedi, her iki elinin de işaret ve orta parmağıyla şakaklarına masaj yaptıktan sonra beynini hafifletmeye karar verdi. Yatağa uzanıp dizüstü bilgisayarını kucağına çekti.

elem çiçekleri | rinsagi Where stories live. Discover now