I want a perfect soul

541 75 213
                                    


İsagi için bitmeyen matematik ödevinden daha kötü bir şey varsa o da bitmeyen matematik ödevi için geceyi uykusuz geçirip okula gitmek ve sabah ilk dersin matematik olmasıydı. Tahtada bir şeyler yazıyordu öğretmen de bir şeyler söylüyordu ama aklı o kadar bulanmıştı ki ne gördüğünü ya da ne duyduğunu ayırt edecek halde değildi.

Göz kapaklarını açık tutmaya çalışmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Matematik öğretmeni eşyalarını toplayıp kapıyı açtığında İsagi içinden zafer çığlığı attı, kafası sıraya yaslanacak yer aradığından bunu yapması uzun sürmedi.

"Ders bitmiştir. Rin ödevleri sen kontrol edersin."

Yapmayı planladığı şekerleme muhtemelen en yakın arkadaşı Bachira yüzünden bir dakika sürecekti. Ama bir dakika bir dakikaydı öyle değil mi? Kollarını iyice birleştirip kafası ve boynu için en ideal pozistonu ayarladıktan sonra sırtı rahat bir uyku pozisyonu bulduğu için gevşedi.

Gözlerini açtığında gece vaktiydi. Ay dolunay evresindeydi ve göz alıcı derecede parlaktı. Yıldızlar sanki ayın bu parlaklığını bozmamak adına varla yok arası duruyordu

Gece demişken en son sabah vakitlerinde sırasında uyumuyor muydu? Ne ara gece olmuştu? Ve ne ara çam ağaçlarıyla çevrili bir patikaya gelmişti?

Ayaklarının altındaki yumuşak ve yapış yapış olan toprak onu içine çekmeye başlayınca bedenine yayılan panikle nereye nasıl geldiğini boşverip hızlı bir şekilde yürümeye başladı. Toprağın içine batmamak için adımları temkinliydi ve gözlerini bir an olsun ayaklarından ayırmadı.

Bir şekilde bata çıka çam ağaçlarının olduğu patikayı geçtikten sonra ayaklarının altındaki yol yerini gereksiz derecede yumuşak bir topraktan taşlık bir yola bıraktı. Etrafındaki uzun çam ağaçları kaybolmuş yerini bu sebeple çıplak kalan tepelere ve çimlere bırakmıştı. İsagi ağaçların arasında dolaşmayı sevse de ay ışığının parlaklığını daha net hissetmek hiç kötü bir fikir değildi.

Daha önce bu tarz bir yerde bulunmadığından emindi. Hala yabancılık hissediyor olmalıydı ama bir şeyler garip bir şekilde tanıdıktı. Gözleri yüzüne vuran ani bir parlaklık adımlarını durdurmasına neden oldu. Elinin kaşlarının hizasına yere paralel olacak şekilde getirip yüzüne vuran ışığı biraz olsun kısıtladığında gece mavisi gözlerini aralayabildi.

Vadi boyunca sıralanmış anormal bir derecede parlak çimenler dolunayın etkisini kör edici bir boyuta çıkarmış olmalıydı. İsagi'nin adımları bu yüzden yine yavaşlamış, net görüş için beynini zorlamak zorunda kalmıştı. Gerçekten altı üstü bir çimen nasıl böylesine göz kamaştırabilirdi? İsagi'nin balçığı andıran toprakla cebelleşmesinin ardından yansıtıcılıkta aynayı andıran çimenlerle cebelleşmesi hızlıca esen rüzgarla son buldu.

Gül kokan bir rüzgar. Ve yanaklarını sıyırıp geçen gül yaprakları.

Bir saniye.

Aynalı çimenler, gül kokan rüzgar ve yumuşak toprak... Şimdi bir şeyler yerine oturuyordu. Aynalı çimenler kaybolup beyaz güllerin boy boy sıralandığı gül bahçesi belirdiğinde İsagi'nin kalbi farkında olduğu gerçeklikle yerinden çıkarcasına atmaya başlamıştı. Bütün bunlar en sevdiği internet romanına ait şeylerdi!

Yanından süzülüp geçen siyah dikenler ve gül bahçesinin ortasındaki siyahlara bürünmüş adam da en sevdiği hikayeye ait olan şeylerin arasındaydı. Hikayeden okuduğu kadarıyla siyah dikenli adamı gördüğü anda kaçmalıydı ama İsagi en sevdiği karakteri görmüştü bir kere gerisi umurunda olmazdı.

elem çiçekleri | rinsagi Where stories live. Discover now