She's running out the door

443 63 99
                                    


İsagi, uykusunu getirebileceğini düşündüğü tek çay olan ıhlamur çayının demlenmesini beklerken perdeyi açık bıraktığı camdan lacivertin koyu tonuna bürünmüş gökyüzünü ve hilal şeklinde görülen ayı seyretmiş bulundu.

Çenesini eline yaslarken gökyüzünün kış uykusunu andırdığını düşündü. Bu düşüncesi de kendi haline yeterince sinir olmuyormuş gibi biraz içinde bulunduğu duruma biraz daha sinir olmasına neden oldu. Boşta kalan elini ensesine attı, çok sert olmayacak şekilde saçlarını çekiştirdi.

Bir türlü uyuyamamıştı. Kafasını yastığa koyduğu anda itibaren gözüne tek damla uyku girmemişti. Bu can sıkıcıydı.

Uyku problemleri yaşayan birisi değildi. Eğer ertesi güne yetiştirmesi gereken bir ödev ya da çözmesi gereken bir sınav yoksa geç saate kalmazdı. Bugün de onlardan birisiydi. Ödevlerini yaptı, yeni çizim yaptı hatta çizimi en sevdiği internet hikayesinin yazarına da attı -bunun bile rutin haline geleceğini hiç düşünmezdi- sonrasında ne olduysa yazarıyla yaptığı o konuşmadan sonra oldu.

En derinlere sakladığı sırrının açığa çıkması, bununla yüzleşmek zorunda kalmak ve hiç beklemediği bir tepki görmek bütün duygularını karman çorman etti. Gözünü kapatmaya çalıştığı her anda o satırlar gözünün önüne gelip durdu.

'Sadece kitapta okurken çok etkileyici bulduğum bir şeydi.'

'Çok özel bir durumu nasıl etkileyici bulmam.'

'Durumun kimsenin hayatını zorlaştırmadığına göre sen de bundan utanmamalısın ,aksine gurur duymalısın.'

Dokuz yaşındayken daha fazla dışlanmamak, insanların ona suç işlemiş gibi baktığını görmemek, beynini her defasında uyuşturan o yorumları duymamak için ailesinden de bu konuda ona eşlik etmelerini rica ederek 'Çocukken geçirdiğim bir hastalıktı, geçti.' şeklinde bir yalan uydurmuştu.

Ailesinin onun için savaşmaya hazır olduklarını biliyordu ama İsagi kendisini hiçbir zaman savaşılmaya değer görmemişti.

Herkes, ona geçmiş olsun dileklerini iletip 'hastalığı atlattığı' için İsagi'nin adına sevinirken İsagi de onlarla birlikte gülmüştü. Tek başına kaldığında hıçkıra hıçkıra ağlaması da hala herkesin hastalıklı olarak gördüğü duruma sahip olması da gülümsemenin ardındaki sır olarak kalmıştı.

Bachira'dan da aslında olanı saklamak istemişti. Onun da hiç kolay bir okul hayatı yoktu. İsagi'nin yüzünden onunla daha çok uğraşır olmuşlardı. Bachira bu konuda tek kelime etmese de İsagi biliyordu gerçeği.

'İki ucube birbirinizi bulmuşsunuz.'

Fakat oyun oynarlarken ağzından yanlışlıkla çıkan "Sarı" kelimesi ve İsagi'nin durumu toparlayamamasından sonra İsagi'nin zar zor stabil tutabildiği gülümsemesi bozulmuş, gözyaşlarını tutamayarak yalan söylediğini itiraf etmişti.

Ucubeyken bir de yalancı olmuştu.

İsagi, tanıdığı en parlak sarı olan insanı kaybetmekten öylesine korkuyordu ki o an kehribar rengi gözlerde diğerlerinde gördüğü gibi bir ifade görmekten çok korktuğu için bakamamıştı o gözlere.

Bachira'nın İsagi'nin gözyaşlarını nazikçe silerek ona "Canavarım ve ben senin sarın olmaktan çok mutluyuz. Bunun için ağlarsan çok üzülürüz." demesini ve gözlerindeki o şefkatli ifadeyi üzerinden yıllar geçse de hala unutamıyordu. Küçücük kalpleriyle birbirlerine verdikleri kocaman sevgi nasıl unutulurdu?

elem çiçekleri | rinsagi Där berättelser lever. Upptäck nu