I wish I was special

439 66 273
                                    


"Kimmişim ben anlatacak mısın bana?"

İsagi; tüylerinin diken diken olmuş halini, biraz daha zorlarsa göğüs kafesindeki kemiklerini çatlatacak hızda atan kalbini, kalbine eşlik eden bir türlü oksijen yettiremediği akciğerlerini, konuşmak için yanıp tutuşsa da dolaşıp duran dilini tek bir kelimede toplamak isteseydi bu "hayret" kelimesi olurdu.

Şaşkınlık duygusunu biliyordu. Hayatın onu özellikle son zamanlarda şaşırttığı çok an olmuştu. Gerek kendisi gerek de insan ilişkileri hakkında yeri geldiğinde iyi anlamda yeri geldiğinde kötü anlamda şaşkınlık yaşamıştı. Lakin hiçbiri şu an hissettiklerinin yanından geçemezdi.

Hiçbiri, o mesajı okuduğundaki kafa karışıklığı ve akabinde deniz mavisi gözlerle göz göze geldiğinde hissettiğinin yanından geçemezdi. Kulaklarının dahi cayır cayır yandığını hissederken kendisine yöneltilen soruya nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Sormak istediği çok şey vardı kafasını allak bullak eden çok şey vardı ama aklındaki kelimeleri bir türlü ses haline getiremiyordu.

Rin'i tanıdıkça onun bazı huylarına bazı becerilerine şaşırmıştı- hatta bu sebeple onu daha da yakından tanımak istemişti- ama bu çok fazlaydı. Bir yerden sonra her şeyi bekleyecek hale gelmişti ama çizimlerine ilham veren,eli ağzında bir halde okuduğu satırları yazan ve sohbet ettikten sonra kendisini daha dingin hissettiren kişinin her gün okulda tepkilerini gördüğü birisinin olmasını beklemiyordu.

Yazarım dediği kişi de dikenler hapishanesinin ana karakterine birebir benzeyen kişi de aynı kişiydi. Arkadaş olmak için uğraştığı kişi, bunun için tavsiye aldığı kişi ve yıkılmış olan özgüvenini tamir etmek için yol gösteren kişi de aynı kişiydi.

Hepsi, İtoshi Rin'di.

İsagi'nin çözmeye çalıştığı bulmaca, ilhamlarından birisi, biricik yazarı.

Kendi tepkilerinin bunaltıcılığından bıkıp kollarını birbirine bağlamış ve göz bebeklerini izleyen Rin'in etrafındaki auraya baktığında turuncu beneklerin yerinin toz pembeye çalan bir sisin aldığını gördü. Bu, İsagi'nin olanları her gözden geçirişinde kafasında balon gibi patlayıp duran farkındalıkların yol açtığı harareti ve utancı biraz olsun azalttı. 

Bulunduğu durumdan tek utanç duyan kendisi değildi. Rin de en az onun kadar utanç duyuyordu ve şu an bu konuda yalnız olmamak kadar rahatlatıcı bir şey yoktu.

İsagi, son bir kez telefonundaki mesajlara baktı.

'Sorun senin gözünün önündekini görememen.'

Gerçekten de gözünün önündekini görememişti. Koca bir yapbozu tamamlamak için geriye kalan ve günlerce aradığı yapboz parçası en başından beri avuçlarının içindeydi ama İsagi yapboz parçası avucunun içine batmasına rağmen ne olduğuna bakmak için avucunu açmamıştı.

Gözleri telefonundan Rin'in okuduğu kitaba kaydı. Körlük. Tam da İsagi'nin durumuna uyacak bir ad. Bu da mı bir tesadüftü?

"Yani sen gerçekten de o'sun."

'Bana ilham veren yazarım sensin.'

İsagi, hala bir şeyleri tam anlamıyla idrak etmekte sıkıntı çektiğinden ses tonu da bunu yansıtırcasına şaşkın bir şekilde çıktı. İsagi'den dakikalardır yanıt bekleyen Rin ise İsagi'den aldığı cevaba tatmin olmuş gibi durmuyordu. Deniz mavisi gözlü çocuk, eline telefonunu alıp bir şeyler yazarken surat ifadesi dışarıdan böyle görünüyordu en azından.

Çok geçmeden İsagi'nin telefonuna bildirim geldi.
Mesaj silentowl'dandı. Daha doğrusu Rin'den. Hala durumu tam anlamıyla idrak edememişti.

silentowl
evet "o"yum
en başından beri
beni gördüğüne göre
hayalinden öte olduğum konusunda
fikrin stabil mi merak ediyorum

elem çiçekleri | rinsagi Where stories live. Discover now