But I'm a creep

512 70 225
                                    


Rin, İsagi ve Bachira'nın bahsettiği kafeye -telefonundaki navigasyon sağ olsun- vardığında içeride çok fazla insan olup olmadığından emin olamadığı için bir süre duraksamış ; omzunda taşıdığı çantasının sapını sıkıca tutarak kafenin girişinde beklemişti.

İçeride çok fazla insanın olup olmaması onu ilgilendirmemeliydi, insan sayısının çokluğu ya da azlığı yapacağı işi etkilemiyordu. Kendi işine bakmalıydı. Tanrı aşkına altı üstü kapıyı ittirecek ve içeriye gireceksin ne diye tereddüt ediyorsun ki?! Mantığı ona bunları söylüyordu ama onu hala geride tutan bir şey vardı.

Karnını düğümleyecek, kapı koluna yaklaşan ellerini her defasında geriye çeken bir şey. Rin'in varlığından kurtulmak için her şeyi yapabileceği ama ruhuna yapıştırıcıyla yapıştırılmış bir şey:

Endişe.

Diğer duygularıyla Anri'nin yardımıyla bir şekilde barışsa da onları kabullense de bu duyguyu asla sevememiş onu kabullenememişti. Kimse söküp atmak istediği geçmişin mimarını, bütün kötü duygularının kaynağını kabullenemezdi sonuçta. Önündeki en büyük canavarı nasıl sevebilirdi?

Çok sık olmamakla birlikte toplum içine çıktığında tırnaklarıyla derisini yüzmek, yok olmak, sonsuza dek kaybolmak istemesinin nedeni buydu. Kulaklarını, gözlerini sökmek istemesinin nedeni buydu. Kulakları olmasa duymazdı. Gözleri olmasa görmezdi. En önemlisi endişesi olmasa düşünmezdi.

'Bana gözlerini dikip bakarlar mı? Eksikliğimi suratıma vururlar mı?' gibisinden savunmasız hissettiren , dile vurması dahi çok utanç verici olan şeyleri düşündüğü için bile endişe duygusundan nefret edebilirdi. Şu anki gibi uzuvlarının kilitlenmesine bile neden olurken endişe Rin için pekala korkunçtu.

Ellerini fazla sıktığından olsa gerek kollarıma doğru karıncalanma hissetmeye başladı. Boynunun arkasından akan soğuk terler de buna eklendiğinde Rin balıkçı yaka bir kazak giydiği için pişman oldu. Kazağı dar olmamasına rağmen ciğerlerini bir şey sıkıştırıyormuş gibiydi.

Anri ile bu konuda da yaptığı bir konuşmayı aklına getirdi. Endişelenmekten ne kadar hoşlanmadığını, bu duyguyu söküp atmak istediğini hafif sinirli bir tavırla anlattığını anlattığını hatırlıyordu. Anri ise ona şu konuşmayı yapmıştı:

'Hayatta bazen istemediğimiz kişiler, istemediğimiz duygular bizi ziyaret edebilir. İstenmeyen misafirleri göndermenin en iyi yolu istediğimiz kişiler ve istediğimiz duygularla ilgilenmektir. İstenmeyen birisine istenmediğini göstermenin en iyi yolu bu değil midir?'

Gözlerini kapatıp uzunca iç geçirdi. İstenmeyen duygusu endişeydi ve ona istenmediğini göstermeliydi. İstediği kişileri ve istediği duyguları düşünmeliydi.

İstediği kişiler... İstediği duygular...

İstediği bir kişiyi bulmak zor değildi sadece bunu istemek Rin'i sıkıntıya sokuyordu. Yani yanında olmasını istediği bir numaralı kişiler -anne, babası ve ağabeyinden bahsediyordu- Rin'in yanında olmakla ilgilenmediği için Rin artık onları da yanında istemiyordu. İsteyemezdi.

Belki odasında beslediği yavru kedisi Teru yanında istediklerine dahil olabilirdi. Küçük ve sevimli kedisi. Sarılırken içini yumuşacık eden evde rahatça kendisini ifade edebildiği tek kişi. Aynı dilden konuşmuyorlarmış gibi görünse de aynı dilden konuşuyorlardı.

Bir diğer kişi psikoloğu olabilirdi. Biliyordu psikologların işi danışanlarını dinlemek ve sorunlarına çözüm bulmaktı. Fakat daha öncesinde hiçbir yetişkin ona Anri'nin verdiği rahatlığı vermemişti. Onun ruhunda hala pansuman yapılmamış yaralara dokunmamıştı. Bu sebeple Anri'yi de yanında isterdi.

elem çiçekleri | rinsagi Where stories live. Discover now